20 Nisan 2019 Cumartesi

Din Anlayışına Dair Bir Değerlendirme 1…


Din konusu toplumda hemen herkes tarafından önem verilen bir olgu. Din sosyal bir kurum. Bu kurum ülkemizde toplumun büyük çoğunluğu tarafından ilgi ile karşılanan, kabul edilen, sahiplenilen bir konuma sahip. Türklerin İslamiyet’e girmelerine dair tartışmalı kitaplar yazılmış da olsa bugün hala dine atfedilen değerin bu kitaplarda ileri sürülen aynı gerekçelerin geçerliliğinin doğruluğunu iddia edebilmek zor. Türklerin İslamı zorbalıkla kabul ettikleri görüşü din konusuna dışlayıcı bir bakış açısını taşıyor. Bu bakış açısı da toplumda bir renk olarak bulunuyor. Bu ve benzeri farklı ve dışlayıcı bakış açılarına rağmen din konusu toplumda büyük oranda kabul görüyor. Tarih boyunca din kurumu Türk toplumu tarafından önemli bir yönlendirme, etkileme unsuru olarak devleti yönetenler tarafından da her zaman kullanıldı. Osmanlı Devletini yönetenler ilayı kelimetullah kavramını uzun yıllar bir devlet ideolojisi olarak kullanmışlardır. Osmanlı devlet yapılanmasında din şekli olarak da olsa büyük bir etkiye sahipti. Osmanlı’da devletin varlığında din temel bir dayanaktı. Devleti yönetenler toplumu yönetme yetkisini kullanırken dinin tüm imkanlarını sonuna kadar kullandılar. Din devletin meşruiyet kaynaklarından birisi idi. Toplumun içindeki gruplar da yine dinsel kimliklere dayanan kategorilere göre yapılandırılmıştı. Bu tarihi tecrübenin etkisi bu güne kadar da devam etmektedir.

Devleti yönetenler din kurumunu toplum nezdinde kendi meşruiyetlerini güvence altına almada bir araç olarak kullanmışlardır. Devasa camilerin yapılması, kutsal gecelerin coşku ile anılmasını sağlayacak faaliyetler yapılması, kutsal topraklara maddi yardım götüren kervanların ihdas edilmesi, dini kisvelere sahip kişilere özel imtiyazlar verilmesi, dini hizmetleri destekleyecek ekonomik sistemlerin kurulması, geliştirilmesi, desteklenmesi gibi çalışmalar devlet sistemi ile din kurumu arasındaki etkileşimin göstergeleridir.

Devletin işleyiş sisteminde yaşanan sorunlar zamanla farklı çözüm önerilerinin geliştirilmesine neden oldu. Bu çözüm önerileri tarihimizde yenileşme hareketleri diye nitelenmektedir. Uzun süre yenileşme çerçevesinde sunulan çözümlerin büyük oranda yine din kavramına dayandığı, dini kurallara, şeriata riayet tekliflerini içerdiği görülmektedir. Devletin yönetiminde bulunanlara yönelik sunulan çözüm önerilerinde de uzun süre dine samimiyetle bağlılık çerçevesinde hareket edilmiştir. Bu durum din kurumuna yüklenen anlamın gücünü de göstermektedir.

Tarihi tecrübe içinde dine yüklenen bu güçlü anlam ve değere rağmen dinin tarihi süreç içinde gerçek anlamda doğru anlaşılıp toplumun ve devletin tüm katmanlarında ve uygulamalarında etkili olduğunu söylemek çok da doğru görünmemektedir. Devleti yönetenler her ne kadar meşruiyet zemini olarak dini görseler de toplum yaşamında ve devletin işleyişinde pek çok dine aykırı uygulamanın, işleyişin ve yaşayışın varlığından söz etmek mümkündür. Bu durum aslında dinin tarih boyunca gerçek anlamda anlaşılıp uygulanmasında önemli eksiklik ve sorunların olduğunu göstermektedir.

Din konusunda tarih boyunca uygulamaya geçmiş tecrübelere bakıldığında dini ibadetlerin yapıldığı camiler, dini gruplar, tarikatlar, cemaatler, vakıflar, eğitim kurumları niteliğindeki medreseler, tekke ve zaviyeler, din hizmetlerini yürüten kişiler ve makamlar, dine dair görüş ve tartışmaları içeren kitaplar, bu görüşler çerçevesinde oluşan grupların bulunduğu görülür. Bu kurumlar, sosyal gruplar, yapılanmalar dine dair uygulamaların çerçevesini oluşturmuştur. Bu çerçevenin içinde yer alan faaliyetlerin varlığını inkar etmek mümkün olmamakla birlikte bu faaliyetlerin birey düzeyinde ne derece hayata geçirilebildiğini belirlemek zor görünüyor. Din konusunda yazılmış eserlerin toplumun en temel birimi olan birey düzeyinde ne kadar anlaşıldığına dair elimizde yeterli veri bulunmamaktadır. Eğitim sistemi din temelli olmakla birlikte toplumun tümünü kapsayacak düzeyde yaygınlaşamamıştır. Dini uygulama anlamında en yaygın kurumsal uygulama mahalle mektepleri denen kurumlar söz konusudur. Bu kurumlarda verilen eğitim ise sadece dinin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim’i yüzünden okumadan daha ileri gitmemektedir. Mahalle mektebi sonrası daha üst düzey din eğitimi veren kurumlar olarak sadece medreseler vardır. Medreseler toplumun yükseköğrenim düzeyindeki tüm eğitim ihtiyacını karşılayan yegane kurumlardır. Bu kurumlar belli bir dönemden sonra kendilerinden beklenen işlevi yerine getiremez hale gelmişlerdir.

Dinin devletin işleyiş sistemindeki yoğun etkisinin bir sonucu olarak bir süre sonra devletin bozuk düzeninin de sebebi gibi görülmüştür. Bunun bir nedeni de Avrupa’da ortaya çıkan yenileşme ve gelişme sürecinde Hristiyanlık dinine karşı alınan tavır sonucu ortaya çıkan ürünlerdir. Avrupa’da kilise yapılanmasına karşı verilen mücadele sonucunda edinilen hürriyet havası Osmanlı’da yenilik taraftarlarına da benzer mücadelenin İslam dinine karşı verilmesi gerektiği düşüncesini doğurmuştur. Bu düşünce dini kurumlara karşı cephe alınmasına neden olmuştur.

Cumhuriyet bu düşüncenin Osmanlı/Anadolu topraklarında cisimleşerek devlet sistemi haline gelmiş dönemidir. Cumhuriyetle birlikte çağdaşlaşma ideali devleti kuranlar tarafından toplumu dönüştürme projesi olarak hayata geçirilmeye çalışılmıştır. Osmanlı toplumunda dine yüklenen güçlü anlam Cumhuriyet sonrası yok edilmeye çalışılmıştır. Dinin geçmişteki devlet sistemindeki ve toplum hayatındaki güçlü etkisini kaldırıp bireylerin iç dünyalarıyla sınırlı bir ritüel haline getirilmek istenmiştir. Bu uygulamalar çok daha ileri düzeylere kadar taşınıp sadece vicdani bir kanaat, düşünce olarak zihinsel, kişisel yaşam sınırlarından öteye geçmemesi, toplumda görünür hale gelmemesi istenmiştir.

Aslında Osmanlı döneminde güçlü bir anlama, etkiye sahip gibi görünen din gerçek anlamda doğru bir şekilde geçmişte olduğu gibi bu gün de anlaşılabilmiş gibi görünmemektedir. Bu gün toplumda tarihi tecrübe olarak canlandırılmaya çalışılan uygulamalara bu yönüyle bakıldığında bu yanlış anlamanın etkilerinin halen devam ettiğini göstermektedir. İçinde bulunduğumuz dönemde din adına konuşanlar veya dini değerleri ön plana çıkaran lider konumundaki kişilerin söylemlerinde betimlenen din anlayışı bir yönüyle tarihte yaşananların yeniden canlandırılması hedeflenmektedir. Bu çerçevede yapılanlara bakılınca büyük camilerin yapılması, kur’an kurslarının açılıp yaygınlaştırılması, din eğitimi adına ibadetlerde kullanılacak arapça dua ve surelerin ezberlenmesi, hafızlık eğitiminin yaygınlaştırılması, dini görünüm olarak nitelenen kıyafetlerin yaygınlaştırılması, din eğitimi veren okul ve kurumların ön plana çıkarılıp herkese yaygınlaştırılması, dini gün ve gecelerin medya araçları aracılığı ile herkese hitap edecek şekilde yayınlanması gibi uygulamaların olduğu görülmektedir.

Toplumda din denilince Kur’an okumak akla geliyor. Kur’an okuma Kur’an ayetlerini arapça olarak ahenkli bir şekilde seslendirme olarak anlaşılıp uygulanıyor. Bu uygulamayı özellikle güzel sesli bir kişi tarafından yapılırsa dinleyiciler açısından daha duygusal bir coşkuya neden oluyor. Küçük çocuklar tarafından yapıldığında ise bu coşkunun etkisi daha da artıyor. Bireyler bu kadar güzel ve ahenkli olmasa dahi kutsal kitabı yüzünden ve arapça harfleri ile okuyabilmeyi büyük bir dini uygulama olarak kabul ediyorlar. Günlük namazlarını veya en azından haftada bir Cuma günleri veya yılda bir veya iki defa bayram namazına gitmek, Ramazan ayında bir ay oruç tutmak, hac veya umreye gitmek, bayanların baş örtmesi, erkeklerin sakal bırakması gibi uygulamalar dinin köklü ve güçlü göstergeleri olarak kabul ediliyor. Bu uygulamalara İslam adına bakıldığında bunların ne kadar dinin amacına uygun olduğunun üzerinde durulması gerekiyor.



                             Muhalifbakış
                                                                               izmirmuhammedali@gmail.com





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...