Ülkemiz son
dönemlerde ekonomik yönden önemli sorunlarla karşı karşıya. Siyasi iktidar bu
sorunları dış güçlerin ülkemize yönelik oyunları olarak değerlendiriyor. Toplum
da bu değerlendirmeleri olduğu gibi kabul ediyor. Ülkemizdeki sorunlara bakarak
sorumlularını dışarıda aramak çözüm üreten bir yaklaşım olmaktan uzak. Aslında
iktidar da var olan sorunları kabul eden bir yaklaşım sergiliyor ancak
sorunların kaynağını dışarda göstererek kendi sorumluluğunu gizlemek için çaba
harcıyor. Var olan sorunlarda iç nedenlerden kaynaklanan sorumluluğu gizlemek
veya görmezden gelmek iktidar açısından geçici bir teselliden öte bir anlam
taşımamaktadır. Teselli ise sorunları örtmekten başka bir işe yaramamaktadır.
Tersine sorunları doğru bir şekilde teşhis etmek çözümleri de
kolaylaştıracaktır.
Var olan sorunlar genel anlamda pek çok çalışmada ortaya
konulmaktadır. Bu sorunlar ana hatları ile sıralandığında hangilerinin ne kadar
içten veya dıştan kaynaklandığı görülebilir. Bunun yapılabilmesi için biraz
sorgulayıcı bir bakış açısına sahip olmak gerekiyor. Mevcut sorunlara
bakıldığında ekonomik, sosyal, siyasal, coğrafi, hukuki, alt yapı, eğitim gibi
başlıklarda toplanabilir. Bu ana başlıkların altında yer alan alt başlıklara
bakıldığında bunların büyük çoğunluğunun iç nedenlerden kaynaklandığını, iç
kaynaklı sorunların dış güçlerin de küçük bir çabasıyla içinden çıkılmaz devasa
sorunlara dönüştüğü görülecektir. İktidar ise söylemlerinde iç nedenlere küçük
bir pay ayırırken dış nedenleri devasa boyutlarda göstermeye çalışıyor. Vatandaş
ise bu söylemleri doğru olarak kabul edip iktidara kusur bulmamaya, tersine hak
vermeye devam ediyor. Bunu gören iktidar da söylemlerine olduğu gibi devam
ediyor. Ekonomi uzmanları uzun zamandan beri alınması gereken önlemlere dair
önerilerini dile getirirken iktidar kendine taraftar olanların görüşlerini ön
plana çıkarıp geleceğe dair vaatlerle işi idare etmeye çalışıyor. Üretime dair
var olan sorunlara yönelik çözümler üretmek yerine bir takım verileri
kullanarak ekonomiye dair pembe tablolar çiziyor. Öte yandan iktidar ekonomiye
dair yapısal sorunlara çözüm üretmekten kaçınıyor. İçinde bulunduğumuz dönemde
vergi konusu büyük sorun olarak karşımızda duruyor. Doğrudan vergi almaya
yönelik sistemdeki sorunların giderilmesi yerine dolaylı vergilerle ülke
götürülmeye çalışılıyor. Kayıt dışı ekonomik faaliyetlerin kayıt altına
alınmasına yönelik faaliyetler büyük oranda görmezden geliniyor. Vergi adaletinin
olmadığını herkes kabul ediyor ancak iktidar bu konuda bir çözüm üretmiyor.
Devlet kurumları arasında koordinasyonsuzluk ve alt yapı eksikleri hala devam
ediyor. Bu ise ekonomik faaliyetleri takip edilemez hale getiriyor. Takipten
kaçabilen herkes vergi vermemenin, gelirini küçük, giderini büyük göstermenin
yolunu buluyor. Kaçamayan zavallı bordro mahkumları ise çaresiz bir şekilde
gelirlerinden yapılan kesintilere bakmakla yetiniyorlar. Tüketim çılgınlığına
karşı kamu gücünü elinde bulunduran iktidar kimseye hesap soramıyor/sormuyor.
Vergi idaresi daha çok iktidarla zıtlaşanlara karşı kullanılan ceza değneğine
dönüşmüş durumda. Geçmişte toplanan vergiler birileri tarafından hortumlanıyor
denilerek eleştirilirken bugün var olan güçlü iktidara rağmen adaletsiz vergi
uygulamaları olduğu gibi devam ediyor. Sistemin inceliklerini bilenler uygulamadan
daha büyük kar elde ederken uygulamadan habersiz büyük çoğunluk günlük geçim
derdinin altında iktidar ne derse ona inanıyor. Zengin daha zengin, fakir ise
daha fakir olmaya devam ederken iktidara yakın olmayı başaranlar bal tutan
parmağını yalar misali zenginleşmenin yolunu bulmayı başarıyorlar. Sadece
kılıflar, maskeler değişiyor. Bu kadar güçlü bir iktidar bu ikiyüzlülüklere
izin vermeyip kaynakları genel olarak toplumun yararına kullanmanın yollarını
bulması gerekirken suçluyu dışarda göstermeye çalışıyor. Ülkenin iç yönetimi
ile ilgili, bürokrasi ile ilgili, genel yönetimle ilgili uygulamalar gerçek
anlamda kurallara ve adaletli yaptırımlara bağlanması konusunda dış güçler
iktidara hiçbir şey yapma gücüne sahip değil. Vergi yönetimini işlevsel hale
getirmek, kurumlar arası koordinasyonu sağlamak, üretim, tüketim ve dağıtım
gibi temel ekonomik faaliyetleri toplum yararına kontrol etmek ve yönlendirmek
için çaba gösteren bir yönetime dış güçler fazla bir engel çıkaramaz. Ekonomik
faaliyetlerin temel sorunları ülke içinden kaynaklandığı için ülke dışından
gelen hemen her tür müdahale içerde büyük sorunlara neden olmaktadır.
Ekonomik sorunlar diğer birçok sorunun temeli gibi
görünmekle birlikte diğer ana başlıklar da kendi içinde önemli sorunların
kaynağı olarak varlığını sürdürmektedir. Ülkemizde sosyal alanda var olan
sorunlar da ekonomik alt yapıya bağlı olmakla birlikte yönetimden kaynaklanan
iç sorunlara neden olmaktadır. Sosyal sorunlar denilince kentleşme, toplum
içindeki sosyal grupların sorunları, toplumu oluşturan bireyler arası
ilişkilerin düzensizliği, toplumda var olan şiddet, hastalıklı davranışların
yaygınlığı, sosyal hayatı düzenleme gücüne sahip olan kurumsal yapılarda
görülen eksiklikler, sorunlar genel anlamda dış kaynaklı olmaktan çok uzak. Aile
ve sosyal politikalar bakanlığı diye kurulan bürokratik yapının varlığı fazla
bir geçmişe sahip değil. Bundan önce bu alan büyük bir boşluk içinde idi.
Oluşturulan bu kurumsal yapının etkililiği bir tarafa çalışma yapılması gereken
birçok alan halen olduğu gibi duruyor. Ülkede hala dilencilik büyük bir gelir
kapısı olmaya devam ediyor. Aile ve sosyal politika adına yapılanlar insanlara
parasal veya maddi destek olmaktan öteye gitmiyor. Ülkede var olan bölgeler
arası dengesizlik hala çok büyük. Şehirlerin düzenine dair yapılan imar
planları kağıt üzerinde kalmaktan öteye gitmiyor. Toplumu oluşturan bireylerin
gözü doymaz hırslarına karşı kamu yönetimi toplumun genel yararını görmezden
gelerek kendi deyimleri ile şehirlere ihanet etmeye devam ediyorlar.
Altyapıdaki sorunlar ortaya çıkan doğal olaylar sonrası birilerinin canını
yakmaya devam ederken iktidar zarara uğrayanlara kısmi, lokal yardımlarla geçici
çözümler sunmaya çalışıyor. Yaşanan sorunlar daha sonraki mevsime, doğal afete
kadar unutuluyor. Çalışma hayatındaki kayıt dışılık, sosyal güvenlikte yaşanan
sorunlar, iş güvenliği alanında var olan sorunlar, kağıt üzerinde kalan
kalkınma planlarının her biri ayrı ayrı incelendiğinde bu alanlarda var olan
sorunların kökünü dışarda aramanın ne kadar anlamsız, yersiz, gereksiz ve
yanlış olduğunu gösterecektir. Ancak tüm bunlar sıradan ve küçük bir çaba ile
olabilecek bir durum değildir. Toplumsal sorunlar kişilerin kısa mesafeli
bakışlarının çok ötesine dayanır. İktidarın en büyük avantajı bu kadar uzun
mesafeli bakışa sahip insan sayısının çok çok az olması. Çalışma hayatı büyük
oranda kamu işletmelerine dayanıyor. Kamu işletmelerindeki işleyiş ise tamamen
bürokratik bir işleyişe sahip ve bürokrasi ülkemiz yönetim kültürü içinde büyük
sorunların kaynağı. Bu alandaki sorunların büyük çoğunluğu dış kaynaklı
olmaktan çok uzak. Özel işletmecilik ülkemizde çok güçsüz. Özel işletmecilikte
işletmeciler ve sermaye sahipleri kar amacı ile çaba gösterdikleri için bu
alandaki sorunların büyük çoğunluğu çalışma hayatındaki düzensizlikten çok
çalışma hayatını düzen ve kontrol altında tutan kamunun düzensiz işleyişinden
kaynaklanıyor. Bunların nedeni de yine iç işleyişten kaynaklanıyor.
Toplumda mevcut durumun en önemli gerekçelerinden birisi
de eğitim sistemindeki sorunlardan kaynaklanıyor. Eğitime dair sorunlar
iktidarın ilk geldiği günden bu yana aynen devam ediyor. Sorunlarda azalma
yerine artış söz konusu. Eğitim sisteminin kuruluşundan işleyişine en önemli
güç sahibi olan milli eğitim bakanlığında görülen sorunlara bakıldığında yine
iç işleyişten kaynaklanan büyük sorunlar olduğu görülmektedir. Eğitim
sorunlarımızın hemen tamamı iç işleyişten, eğitimin yönetiminden, iyi idare
edilememesinden kaynaklanıyor. Sloganvari bir anlayışla dile getirilen dış
güçlerin eğitim sistemi üzerinde hemen hiçbir etkisinin olmadığı söylenebilir. Eğitim
sistemindeki sorunlar konusunda biz kendimiz kendimize yetiyoruz.
Hukuki alt yapımızdan kaynaklanan sorunlara gelince bu
alanda da diğer alanlardan fazla bir fark olmadığı görülecektir. Hukuk devleti
olmanın gereği olan toplumun hemen her alanında kuralların geçerliliğinin
varlığından söz edebilmek neredeyse imkansız. Herhangi bir yerde işi olan
insanların tanıdık, bildik birilerini araması, ahbap çavuş ilişkisi, rüşvet ve
kayırmacılığın ülkenin en büyük bir gerçekliği olmasını kim inkar edebilir.
Ülkede mahkemelerde derdine çare bulabilen insan sayısının azlığını iddia etmek
yanlış olmaz. Hukukçuların kendilerinin dahi hukuka olan inançları çok alt
düzeylerde. Hak aramanın zenginlere mahsus bir iş olduğunu söylemek büyük bir
iddia değildir. Tersine sıradan bir gerçekliktir. Mevcut hukuk kurallarının
değişmeden varlığını sürdürmesi veya kuralların herkes tarafından kolaylıkla
uygulanabildiğini iddia edebilmek çok mümkün görünmüyor. Ülkede hala eski
alışkanlıklarla insanlar hayatlarını keyiflerince yaşarken başkalarının
hayatlarını tehlikeye atabiliyorlar. Kuralların uygulanmasını istemek ülkede
hala garip karşılanabiliyor. Hakkını almanın yolu hala bu ülkede ihkak-ı hakla
mümkün olarak görülebiliyor. Kan davaları, düğün konvoyları, havaya rahatça
ateş etme, iyi hal indirimleri, aflar, yapanın yanında kar kalma, ölenin öldüğü
ile kalması gibi uygulamalar bugün için ülkemizde vakayi adiyeden olgular
olarak görülüyor. Emniyet ve güvenlik bu ülkede hala oturmuş bir sisteme
kavuşabilmiş değil. Tüm bu uygulamaların nedeninin hangisi dışardan
kaynaklanıyor sorusuna cevap verebilmek oldukça zor. Tüm bu sorunların en büyük
sorumlusu duyarsız vatandaş, duyarsız yönetim, duyarsız kurumlar. Tüm bu
sayılanlar ise bizim kendi iç işleyişimizin ürünleri olarak varlar.
Siyasal sorunlar diye nitelenebilecek sorunlarımıza
bakıldığında toplumda var olan siyasal duyarlılık, siyasal davranışlar, siyasal
gelenek ve yapılanmada önemli iç sorunların varlığı görülecektir. Siyaseti
demokratik bir davranış olarak yapmak yerine lidere bağlılık, lider sultası
altında yapılan uygulamalara dönüşmesi de yine dış güçlerin sorumluluğuna
verilemez. Siyaseti topluma hizmet olarak görmek yerine iktidara gelme, gücü
eline geçirme, ikbal endişesi, tanıdıklarına imkan sunma, nüfuz ticareti
anlayışı ile yapmayan kaç kişi var. Yönetişim kavramını görmezden gelerek
iktidarı kimse ile paylaşmayan kıskanç yöneticiler siyaseti adeta saltanat sürme
aracı olarak kullanmaktadır. Siyaseti kendi istedikleri grup ve kişilere has
bir faaliyet haline getirip bir şekilde toplumun önemli kesimlerini uzak tutma
davranışının sorumlusu olarak dış güçleri göstermeye çalışmak toplumu
uyutmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.
Ülkemizde önemli sorunların varlığı geçmişten bu güne
olduğu gibi duruyor. Tüm sorunları tek tek bir yazı kapsamında dile getirmek
çok zor. Mevcut iktidar dış güçlerden kaynaklanan sorunlara doğrudan müdahale
edemeyebilir. Bununla birlikte ülke içinde birlik ve beraberlik ruhunu
geliştirecek, güçlendirecek uygulamalarla iç bütünlüğe hizmet edecek
uygulamalar yapabilirdi. Bunun yolu ise insanları zihniyetine, anlayışına ve
siyasal aidiyetine göre değil de adaletli bir anlayışla yönetmekten geçiyordu.
Ülkede en büyük birlik beraberlik aracı adaletli yönetimdir. Adaletli yönetim
gerçek anlamda ehil olanları iş başına getirecek seçme sistemlerini kurmakla
sağlanabilir. Adaletli yönetim adaletli bir denetim sistemi ile etkin hale
getirilebilir. Etkin denetim toplumun genel faydasını önceleyen uygulamaları
koruyup geliştirirken haksız ve adaletsiz uygulamaları ortadan kaldırmak için
çaba gösterirse yönetimi güçlendirir. Adil ve güçlü yönetim etkin bir denetimle
sağlanabilir. Bu iktidar bunu sağlayabilirdi. Bunun yerine taraftarlarını,
siyasi gücünü korurken sorunların sorumlusu olarak dış güçleri göstermesi
yanlış bir yaklaşımı seçti. Ne yazık ki büyük bir kayıp. Keşke bu bir an önce
görülüp dönülebilse. Çok zor ama gerçekten ülkeyi düşünen birisinden de bu beklenir.
Muhalifbakış