Devlet kurumları
içinde var olan kamu bürokrasisinde yaşanan sorunlar sistemde tıkanmalara
nedene oluyor. Ülkelerin ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer tüm alanlarda
gelişmesi insan kalitesinin niteliği ile doğrudan bağlantılı. Toplumu oluşturan
insan kalitesinin niteliği ise kişiler üstü yapıların niteliğine ve işleyişine
bağlı. Kişiler üstü en büyük ve güçlü yapı devlet olarak adlandırılıyor.
Ülkedeki devlet kurumlarındaki genel işleyiş doğrudan toplumu ve toplumu
oluşturan bireyleri etkilemektedir. Dünyada özel ve kamu teşebbüs sistemlerinin
gelişme düzeyleri açısından gelişmiş ülkelerde var olan güçlü yapılanma ve
etkin işleyiş ülkemizde söz konusu olmadığı için toplumun her alandaki
gelişmişlik düzeyi bir noktaya kadar gelip tıkanıyor. Orta gelir tuzağı diye
ekonomik kavramlarla açıklanmaya çalışılan bu tıkanmanın temel nedeni büyük
oranda kamu alanındaki bu sorunlardan kaynaklanıyor. Ülkemiz özel sektörün
yeterince gelişme göstermediği bir noktada olması nedeniyle kamuya rağmen bir
çıkışın sağlanabilmesi mümkün olmuyor. Tersine güçlü kamu otoritesinin işleyiş
sorunları özel teşebbüsü de kendine uyduruyor. İşini büyütmek, geliştirmek
isteyenler bir şekilde kamu ile çatışmak yerine işin gereği ne ise onu yapar
duruma geliyorlar. Bir noktadan sonra bozuk sistem en üstten en alta birbirini
beslemeye başlıyor. İçine girilen kısır döngüden çıkmak da mümkün olmuyor.
Devlet kurumlarının
içinde yer alan kamu bürokrasisindeki sorunlara biraz daha yakından bakmak
gerekiyor. Ekonomik kaynakların dağıtımı başta olmak üzere ülke çapındaki hemen
tüm işleyişte tek otorite durumundaki güç bugün için siyasi iktidar, siyasi
iradi olarak görünüyor. Geçmişte siyasi iktidarlar veya siyasi iradeler bu
günkü kadar güçlü değillerdir. Siyasi istikrarsızlık kamu bürokrasisinde düzen
sağlamayı engelliyordu. Oysa özellikle 2010 yılından itibaren mevcut siyasi
iktidar her yönüyle tek başına söz sahibi bir konumda. Siyasi kararlar bir
tarafa bürokratik kararların alınmasında siyasi iktidara engel olabilecek bir
denge gücünden söz edebilmek neredeyse imkansız. Bu tek başına güç olma bir
avantaj gibi görünse de pek çok nedenden dolayı bu güç istendik şekilde
özellikle toplumun yararına olacak şekilde kullanılmıyor/kullanılamıyor. Siyasi
parti işleyiş düzeni ülkemizde gerçek anlamda bir katılımcı anlayışla
yürümüyor. Siyasi partinin içinde olanlar yanında siyasi parti içinde gerçek
güç sahibi olanlar bu işleyiş sürecini istedikleri gibi yürütebiliyorlar.
Siyasi partinin karar mekanizmalarında etkin olan kişiler en üstten en alta
devletin her türlü işleyişine kolaylıkla müdahale edebiliyorlar. Siyasi
kadronun her yere aynı şekilde etkin bir şekilde müdahale edebilmesi mümkün
değil. Bu nedenle çekirdek kadro kendince geliştirdiği kriterlerle çevresini genişletiyor.
Bu genişletme sürecinde kullanılan yöntem aslında fark edilmese de aynı
mantıkla aşağıya doğru yansıyor ve genişleyen halkalar şeklinde sistemi
etkiliyor. Çekirdek kadronun bir araya gelmesi başlangıçta ilke temelli olsa
bile zamanla bu ilkelerden sapmalar başlıyor. İlkeler yerini zamana ve zemine
göre hareket etme, nabza göre şerbet verme anlayışına dönüşmeye başladığı andan
itibaren çözülme ve çöküş de başlamış oluyor.
Ülkemizdeki bürokratik
işleyiş sürecine herkes bir şekilde uzaktan yakından tanık olma fırsatı
bulmuştur. En üstte siyasi çekirdeğin güvenini kazanabilmeniz için çekirdeğe
yakın olan kişilere yaklaşmanız gerekir. Bu kişilere yakın olanlardan bir
desteğiniz yoksa sistem içinde bir yerlere gelebilmeniz mümkün değildir.
Devletin en üst bürokratik makamında bulunabilmeniz için mutlaka bir şekilde
siyasi desteğe ihtiyaç duyarsınız. Desteği bulduğunuz andan itibaren siz de
güvendiğiniz kişileri yanınıza alarak bir alt basamağınızı şekillendirirsiniz.
Her basamak bir alt basamağı şekillendire şekillendire kurumsal yapı oluşur. Bu
şekillendirme sürecinde kullanılan seçme kriteri genel yapının işleyişini
tamamen etkiler.
Ülkemizde bu gün
okullar, hastaneler veya herhangi bir devlet dairesine yakından baktığınızda
yöneticilik makamında oturan kişi mutlak manada bir siyasi desteğe ihtiyaç
duyar. Çalıştığınız kurumun bulunduğu yere göre bazen milletvekili, bazen il
başkanı, bazen ilçe başkanı veya siyasi partinin yönetim kademesinde etkin olan
birisi olmadan bir yere gelebilmeniz mümkün değildir. Yönetim makamlarında
bulunan kişiler de özellikle siyasi aktörlerle aralarını iyi tutmaya
çalışırlar. Durum böyle olunca bulunduğunuz makamın kuruluş amaçlarından çok
ilişkide bulunduğunuz aktörlerin istek ve arzuları sizi yönlendirmeye başlar.
Bu işleyiş yönetim makamlarında bulunan kişileri adeta siyasi aktörlerin
kuklası durumuna sokar.
Kurumun işleyiş
sürecinde yaşanan sorundan dolayı bir şikayet veya yakınma söz konusu ise
mevcut yöneticinin bağlantıları büyük önem arz eder. Eğer üsttekilerin gözünden
düşen bir yönetici konumunda iseniz başarılarınız, liyakatiniz, geçmişiniz,
kariyeriniz ne olursa olsun artık bulunduğunuz mevki ve makamda durabilmeniz
söz konusu olamaz. Tersine üst makamlardan desteğiniz söz konusu ise ne
yaparsanız yapın size dokunulabilmesi mümkün değildir. Sizin karşınızdakiler tamamen
devlet düşmanı, hain olarak görülür. Devletin tüm işleyişi aleyhinize
işleyemeye başlar. Hukuk kuralları sündürülür, görmezden gelinir veya bir kılıf
uydurularak olayların üzeri kapatılır. Görüntüde hak ve hukuk kuralları
işletilmiştir ancak gerçekte desteğe sahip olan kişi korunmuştur. Bu genel
işleyişin bugün için ülkemizde geçerli olmadığı bir kurumun olduğu söylenemez.
Bu işleyiş ülkemizde
bir yönetim kültürü haline gelmiştir. Aslında bu işleyiş çok önceden beri
ülkemizde var. Geçmişte saraya yakın olma, saraydan birilerinin tanıdığı olma
şeklinde işleyen süreç bu gün için siyasi iktidara yakınlık şekline dönüşmüş
durumdadır. Cumhuriyetle birlikte bu düzen değişti demek çok zor görünüyor. Cumhuriyet
işleyen sistemde kullanılan kavramları değiştirdi. İsmini değiştirdi. İsim
değişikliğine rağmen işleyiş mantığı aynı.
Bu genel işleyiş konusunda
kim ne yapabilir sorusu üzerinde durmak gerekiyor. Aslında bu işleyişin yok
edilebilmesi, tersine çevrilip gerçek anlamda topluma hizmet eden bir sistem işleyişine
çevrilebilmesi mümkün ancak çok zor. Öncelikle baştaki kişilerin bu konuda
büyük bir irade ortaya koyması gerekiyor. Tek başına en üstteki insan ne
yapabilir dememek gerekiyor. Sistemi kurma, işletme ve değiştirme iradesine
sahip olanlar mevcut yapıyı öyle dizayn etmeli ki kendileri olmasa da sistem
kendi kendine adeta saat gibi işlesin. Bu saatin ana kuruluş temellerine hak,
adalet, karşılıklı denge, şeffaflık, açıklık, özerk denetim, toplumun yararı, katılım,
etkin denetim gibi ilkeler konulması gerekiyor. İlkeler bazında hareket
edilmesi gerekiyor. Benim tanıdığım, benim yakınım, benim güvendiğim değil
toplum yararına gerçek anlamda gayret eden kişilerin seçimini sağlayan bir
işleyiş düzeni kurduğunuzda ve bu düzeni keyfi olarak değiştirmediğiniz durumda
yapı kendi kendine düzene girmeye başlar.
Toplumda
kendi taraftarlarını kucaklayacak bir bakış açısı ayrımcılığa neden olur. Bu
ayrımcılık toplumsal parçalanmaya neden olur. Bu süreçte kişisel hedeflerine
ulaşmak isteyenler sizdenmiş gibi görünerek yanınızda yer almaya başlar. Buna
karşın karşı tarafta konumlanmış kişiler sizi rakip olarak görmeye başlar.
Toplumun tümünü kucaklayan bir anlayış ortaya büyük bir sinerji çıkarır. Bu
sinerji de topluma büyük mesafeler kat ettirir.
Mevcut
iktidar bu yönüyle büyük bir avantaja sahipti. Bu avantajı özellikle 2010’dan
bu yana toplumun yararına kullanabilseydi ülkede büyük reformlar yapılabilirdi.
Bu yapılmadı/yapılamadı. Geçmişte yok edilmeye çalışılan dindarlık bu kez
toplumda herkese dayatmaya başlandı. Geçmişte yanlış bir şekilde imam
hatiplilik dezavantaj durumunda görülürken bugün tersine ancak yine yanlış bir
anlayışla avantaj durumuna geldi. Geçmişte eleştirilen hususlar bugün gücün
getirdiği kendine güven duygusu ile bu kez muhafazakarlığı, dindarlığı kendine
yol olarak benimsemiş olanlar tarafından yapılır oldu. Bu süreçte siyasi güç
merkezleri ile bağlantısı olan sivil veya resmi tüm kurum ve kuruluşlar bir
şekilde amacına ulaşmak için kendine iktidarın hoş gördüğü maskeler edindiler.
Bu maskelerin ardında hukuk tanımaz davranışlarını, alışkanlıklarını rahatlıkla
sürdürebiliyorlar. Siyasi iktidar da içine düştüğü bu çıkmazdan kurtulmanın
yollarını aramak yerine kendince keşfettiği sorun alanlarında enerjisini
tüketerek zamanını doldurmaya devam ediyor.
Yaşananlar
toplum açısından önemli bir tecrübe. Eğer ders alınabilecek yönler görülebilse
bu yaşananlar sonraki nesiller için önemli dersler taşıyor. Ancak bu derslerin
çıkarılabilmesi yaşananlara ilişkin kafa yormayı gerektiriyor. Kafa yorma ise
düşünme, tartışma, sorgulama gibi becerileri gerektiriyor. Oysa toplumda bu
beceriler çok da gelişmiş düzeyde değil. Okuma ve tartışma kültürünün olmadığı
bir toplumda bu becerilerin gelişmesi de zor görünüyor. Bu nedenle
yaşananlardan toplumsal anlamda ders çıkarılabileceğini söyleyebilmek çok da
mümkün değil gibi.
Muhalifbakış
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder