16 Ekim 2017 Pazartesi

Toplumsal Kısırdöngüye Devam…

Devlet kurumları içinde var olan kamu bürokrasisinde yaşanan sorunlar sistemde tıkanmalara nedene oluyor. Ülkelerin ekonomik, sosyal, kültürel ve diğer tüm alanlarda gelişmesi insan kalitesinin niteliği ile doğrudan bağlantılı. Toplumu oluşturan insan kalitesinin niteliği ise kişiler üstü yapıların niteliğine ve işleyişine bağlı. Kişiler üstü en büyük ve güçlü yapı devlet olarak adlandırılıyor. Ülkedeki devlet kurumlarındaki genel işleyiş doğrudan toplumu ve toplumu oluşturan bireyleri etkilemektedir. Dünyada özel ve kamu teşebbüs sistemlerinin gelişme düzeyleri açısından gelişmiş ülkelerde var olan güçlü yapılanma ve etkin işleyiş ülkemizde söz konusu olmadığı için toplumun her alandaki gelişmişlik düzeyi bir noktaya kadar gelip tıkanıyor. Orta gelir tuzağı diye ekonomik kavramlarla açıklanmaya çalışılan bu tıkanmanın temel nedeni büyük oranda kamu alanındaki bu sorunlardan kaynaklanıyor. Ülkemiz özel sektörün yeterince gelişme göstermediği bir noktada olması nedeniyle kamuya rağmen bir çıkışın sağlanabilmesi mümkün olmuyor. Tersine güçlü kamu otoritesinin işleyiş sorunları özel teşebbüsü de kendine uyduruyor. İşini büyütmek, geliştirmek isteyenler bir şekilde kamu ile çatışmak yerine işin gereği ne ise onu yapar duruma geliyorlar. Bir noktadan sonra bozuk sistem en üstten en alta birbirini beslemeye başlıyor. İçine girilen kısır döngüden çıkmak da mümkün olmuyor.
Devlet kurumlarının içinde yer alan kamu bürokrasisindeki sorunlara biraz daha yakından bakmak gerekiyor. Ekonomik kaynakların dağıtımı başta olmak üzere ülke çapındaki hemen tüm işleyişte tek otorite durumundaki güç bugün için siyasi iktidar, siyasi iradi olarak görünüyor. Geçmişte siyasi iktidarlar veya siyasi iradeler bu günkü kadar güçlü değillerdir. Siyasi istikrarsızlık kamu bürokrasisinde düzen sağlamayı engelliyordu. Oysa özellikle 2010 yılından itibaren mevcut siyasi iktidar her yönüyle tek başına söz sahibi bir konumda. Siyasi kararlar bir tarafa bürokratik kararların alınmasında siyasi iktidara engel olabilecek bir denge gücünden söz edebilmek neredeyse imkansız. Bu tek başına güç olma bir avantaj gibi görünse de pek çok nedenden dolayı bu güç istendik şekilde özellikle toplumun yararına olacak şekilde kullanılmıyor/kullanılamıyor. Siyasi parti işleyiş düzeni ülkemizde gerçek anlamda bir katılımcı anlayışla yürümüyor. Siyasi partinin içinde olanlar yanında siyasi parti içinde gerçek güç sahibi olanlar bu işleyiş sürecini istedikleri gibi yürütebiliyorlar. Siyasi partinin karar mekanizmalarında etkin olan kişiler en üstten en alta devletin her türlü işleyişine kolaylıkla müdahale edebiliyorlar. Siyasi kadronun her yere aynı şekilde etkin bir şekilde müdahale edebilmesi mümkün değil. Bu nedenle çekirdek kadro kendince geliştirdiği kriterlerle çevresini genişletiyor. Bu genişletme sürecinde kullanılan yöntem aslında fark edilmese de aynı mantıkla aşağıya doğru yansıyor ve genişleyen halkalar şeklinde sistemi etkiliyor. Çekirdek kadronun bir araya gelmesi başlangıçta ilke temelli olsa bile zamanla bu ilkelerden sapmalar başlıyor. İlkeler yerini zamana ve zemine göre hareket etme, nabza göre şerbet verme anlayışına dönüşmeye başladığı andan itibaren çözülme ve çöküş de başlamış oluyor.
Ülkemizdeki bürokratik işleyiş sürecine herkes bir şekilde uzaktan yakından tanık olma fırsatı bulmuştur. En üstte siyasi çekirdeğin güvenini kazanabilmeniz için çekirdeğe yakın olan kişilere yaklaşmanız gerekir. Bu kişilere yakın olanlardan bir desteğiniz yoksa sistem içinde bir yerlere gelebilmeniz mümkün değildir. Devletin en üst bürokratik makamında bulunabilmeniz için mutlaka bir şekilde siyasi desteğe ihtiyaç duyarsınız. Desteği bulduğunuz andan itibaren siz de güvendiğiniz kişileri yanınıza alarak bir alt basamağınızı şekillendirirsiniz. Her basamak bir alt basamağı şekillendire şekillendire kurumsal yapı oluşur. Bu şekillendirme sürecinde kullanılan seçme kriteri genel yapının işleyişini tamamen etkiler.
Ülkemizde bu gün okullar, hastaneler veya herhangi bir devlet dairesine yakından baktığınızda yöneticilik makamında oturan kişi mutlak manada bir siyasi desteğe ihtiyaç duyar. Çalıştığınız kurumun bulunduğu yere göre bazen milletvekili, bazen il başkanı, bazen ilçe başkanı veya siyasi partinin yönetim kademesinde etkin olan birisi olmadan bir yere gelebilmeniz mümkün değildir. Yönetim makamlarında bulunan kişiler de özellikle siyasi aktörlerle aralarını iyi tutmaya çalışırlar. Durum böyle olunca bulunduğunuz makamın kuruluş amaçlarından çok ilişkide bulunduğunuz aktörlerin istek ve arzuları sizi yönlendirmeye başlar. Bu işleyiş yönetim makamlarında bulunan kişileri adeta siyasi aktörlerin kuklası durumuna sokar.
Kurumun işleyiş sürecinde yaşanan sorundan dolayı bir şikayet veya yakınma söz konusu ise mevcut yöneticinin bağlantıları büyük önem arz eder. Eğer üsttekilerin gözünden düşen bir yönetici konumunda iseniz başarılarınız, liyakatiniz, geçmişiniz, kariyeriniz ne olursa olsun artık bulunduğunuz mevki ve makamda durabilmeniz söz konusu olamaz. Tersine üst makamlardan desteğiniz söz konusu ise ne yaparsanız yapın size dokunulabilmesi mümkün değildir. Sizin karşınızdakiler tamamen devlet düşmanı, hain olarak görülür. Devletin tüm işleyişi aleyhinize işleyemeye başlar. Hukuk kuralları sündürülür, görmezden gelinir veya bir kılıf uydurularak olayların üzeri kapatılır. Görüntüde hak ve hukuk kuralları işletilmiştir ancak gerçekte desteğe sahip olan kişi korunmuştur. Bu genel işleyişin bugün için ülkemizde geçerli olmadığı bir kurumun olduğu söylenemez.
Bu işleyiş ülkemizde bir yönetim kültürü haline gelmiştir. Aslında bu işleyiş çok önceden beri ülkemizde var. Geçmişte saraya yakın olma, saraydan birilerinin tanıdığı olma şeklinde işleyen süreç bu gün için siyasi iktidara yakınlık şekline dönüşmüş durumdadır. Cumhuriyetle birlikte bu düzen değişti demek çok zor görünüyor. Cumhuriyet işleyen sistemde kullanılan kavramları değiştirdi. İsmini değiştirdi. İsim değişikliğine rağmen işleyiş mantığı aynı.   
Bu genel işleyiş konusunda kim ne yapabilir sorusu üzerinde durmak gerekiyor. Aslında bu işleyişin yok edilebilmesi, tersine çevrilip gerçek anlamda topluma hizmet eden bir sistem işleyişine çevrilebilmesi mümkün ancak çok zor. Öncelikle baştaki kişilerin bu konuda büyük bir irade ortaya koyması gerekiyor. Tek başına en üstteki insan ne yapabilir dememek gerekiyor. Sistemi kurma, işletme ve değiştirme iradesine sahip olanlar mevcut yapıyı öyle dizayn etmeli ki kendileri olmasa da sistem kendi kendine adeta saat gibi işlesin. Bu saatin ana kuruluş temellerine hak, adalet, karşılıklı denge, şeffaflık, açıklık, özerk denetim, toplumun yararı, katılım, etkin denetim gibi ilkeler konulması gerekiyor. İlkeler bazında hareket edilmesi gerekiyor. Benim tanıdığım, benim yakınım, benim güvendiğim değil toplum yararına gerçek anlamda gayret eden kişilerin seçimini sağlayan bir işleyiş düzeni kurduğunuzda ve bu düzeni keyfi olarak değiştirmediğiniz durumda yapı kendi kendine düzene girmeye başlar.
            Toplumda kendi taraftarlarını kucaklayacak bir bakış açısı ayrımcılığa neden olur. Bu ayrımcılık toplumsal parçalanmaya neden olur. Bu süreçte kişisel hedeflerine ulaşmak isteyenler sizdenmiş gibi görünerek yanınızda yer almaya başlar. Buna karşın karşı tarafta konumlanmış kişiler sizi rakip olarak görmeye başlar. Toplumun tümünü kucaklayan bir anlayış ortaya büyük bir sinerji çıkarır. Bu sinerji de topluma büyük mesafeler kat ettirir.
            Mevcut iktidar bu yönüyle büyük bir avantaja sahipti. Bu avantajı özellikle 2010’dan bu yana toplumun yararına kullanabilseydi ülkede büyük reformlar yapılabilirdi. Bu yapılmadı/yapılamadı. Geçmişte yok edilmeye çalışılan dindarlık bu kez toplumda herkese dayatmaya başlandı. Geçmişte yanlış bir şekilde imam hatiplilik dezavantaj durumunda görülürken bugün tersine ancak yine yanlış bir anlayışla avantaj durumuna geldi. Geçmişte eleştirilen hususlar bugün gücün getirdiği kendine güven duygusu ile bu kez muhafazakarlığı, dindarlığı kendine yol olarak benimsemiş olanlar tarafından yapılır oldu. Bu süreçte siyasi güç merkezleri ile bağlantısı olan sivil veya resmi tüm kurum ve kuruluşlar bir şekilde amacına ulaşmak için kendine iktidarın hoş gördüğü maskeler edindiler. Bu maskelerin ardında hukuk tanımaz davranışlarını, alışkanlıklarını rahatlıkla sürdürebiliyorlar. Siyasi iktidar da içine düştüğü bu çıkmazdan kurtulmanın yollarını aramak yerine kendince keşfettiği sorun alanlarında enerjisini tüketerek zamanını doldurmaya devam ediyor.
            Yaşananlar toplum açısından önemli bir tecrübe. Eğer ders alınabilecek yönler görülebilse bu yaşananlar sonraki nesiller için önemli dersler taşıyor. Ancak bu derslerin çıkarılabilmesi yaşananlara ilişkin kafa yormayı gerektiriyor. Kafa yorma ise düşünme, tartışma, sorgulama gibi becerileri gerektiriyor. Oysa toplumda bu beceriler çok da gelişmiş düzeyde değil. Okuma ve tartışma kültürünün olmadığı bir toplumda bu becerilerin gelişmesi de zor görünüyor. Bu nedenle yaşananlardan toplumsal anlamda ders çıkarılabileceğini söyleyebilmek çok da mümkün değil gibi.

                           Muhalifbakış
                                                       izmirmuhammedali@gmail.com



7 Ekim 2017 Cumartesi

Değişim ve Yenilenme Aldatmacası


Cumhurbaşkanı Erdoğan parti genel başkanı sıfatı ile Afyonkarahisar’da katıldığı parti değerlendirme toplantısı açılış konuşmasında uzun zamandır dile getirdiği yenilenme kavramını bir defa daha kullanarak seçimler öncesi parti içinde yenilenme ihtiyacının gereklerinin yapılmasının zorunluluk olduğunu söyledi.
Hem cumhurbaşkanı hem de genel başkanlık sıfatını aynı kişide toplanması yeni bir uygulama olmamakla birlikte AK PARTİ/AKP’nin geldiği siyasal gelenekte geçmişte hep tek parti ve tek adamlık nitelemesi ile eleştirilen bir uygulamanın şimdi üstelik de Mustafa Kemal ATATÜRK de aynı uygulamayı yaptı diyerek savunmak ilginç bir görüntü veriyor. Bilindiği gibi geçmişte Cumhuriyet Halk Fırkasının ilk kurulduğu yıllardan başlayarak ölümüne kadar geçen sürede Mustafa Kemal ATATÜRK hem parti genel başkanı hem de cumhurbaşkanı görevini yürüttü. Cumhuriyet tarihinde muhafazakar kesimin tek parti uygulamaları diyerek eleştirdiği bu uygulamalar işe bakın ki 2017 Türkiye’sinde muhafazakarlık şampiyonluğunu kimseye bırakmayan AK PARTİ/AKP tarafından yapılıyor.
Bu tecrübeyi de toplum bir süre yaşayıp görecek. Zira bizim toplum okuma fakiri olduğu için okuma alışkanlığının kazandırdığı zihinsel, düşünsel faaliyetler yeterince gelişemiyor ve sonuçta daha pahalı olan yaşayarak öğrenmeyle yüz yüze geliyor. Bu nedenle geleceğe dair öngörülerle ilgili olarak ne söylenirse söylensin toplum bunu yaşadıktan sonra öğreniyor. Yaşayıp öğreninceye kadar da yine okuma fakirliğinin doğal bir getirisi olarak duygusal tepkilerle sevdiğini her şeyiyle gözü kapalı severken sevmediğini de ağzıyla kuş tutsa benimseyemiyor.
AK PARTİ/AKP toplumun bu özelliğini çok iyi keşfetmekle birlikte karşısında alternatif bir hareket olmamasının da getirdiği rahatlıkla elini kolunu sallaya sallaya gezip dolaşıyor. Cumhurbaşkanı ve genel başkan Recep Tayyip ERDOĞAN da hitabetinin, ve karizmasının hakkını vererek vatandaşı istediği gibi yönlendiriyor.
Uzun zamandır parti içi ataletten, metal yorgunluğundan söz ederek ön planda olan yöneticilerin değiştirilmesine yönelik faaliyetler devam ederken yeni gelenlerle yeni bir vitrin oluşturularak vatandaşa yenilik, değişim, enerji yenilenmesi, dinamizm havası kazanıldığı sanısı verilmeye çalışılıyor. Değiştirilenlere de küskünler hareketi olmasın diye yine parti içinde başka görevler verileceği söyleniyor. Aslında eskiler ve yeniler diye nitelenenlere bakıldığında hepsi aynı çevrenin insanları, aynı yolun yolcuları ve aynı siyasi kültür ortamında yetişmiş kişiler. Yapılan ön sıradakilerin arkaya geçmesi, arka sıradakilerin de ön sıraya geçmesinden ibaret. Bu yer değişiminin anlayış değişimini getireceğini söylemek çok da mümkün görünmüyor. Parti içi değişim çalışmalarına girişen AK PARTİ/AKP aslında 15 yıldır ülkenin başında bulunuyor ve yaklaşık yedi-sekiz yıldır da rakipsiz olarak devletin her kademesini istediği gibi şekillendirme gücüne sahip durumda. Buna rağmen devlet içinde bir dönüşüm ve değişimi yapabildiklerini söylemek çok zor. Tersine devlet kademelerinde olumsuz bir çok örneğin ortaya çıkıp yaygınlaşmasına veya geçmişte var olan geleneklerin işleyişinde kendi adamlarını etkin konuma getirip aynısını sürdürdüklerine şahit olunuyor. Devlet kademelerinde yeniden yapılanma formal bir takım düzenleme ve yapılanmalarla daha kolay bir şekilde yapılabilir. Zira yapılacak düzenleme ile ortaya çıkarılacak sistem zorunlu olarak kendisi için çizilen formal yapıya uymak zorunda kalır. Yapılanlara bakıldığında devlet kademelerinde böyle bir yeni yapılanmadan söz edebilmek mümkün değil. Tersine sürekli bir yap boz uygulaması devletin hemen tüm kurumları için geçerli. Devlet kurumları için var olan bu duruma karşı siyasal parti içinde yenilenme devlet kurumlarına göre daha zordur. Siyasal yapılanmalar formal ve informal yapıların güçlü bir şekilde iç içe geçtiği bir iklime, kültüre sahiptir. Formal ile informalin sınırlarını belirlemek çok zordur. Bu nedenle devlet kurumları içinde dahi istendik değişimi yapamayana bir yönetim anlayışının bundan daha güç ve karmaşık bir alanda gerçek anlamda bir değişim ve dönüşümü yapabilmesi mümkün değildir.
Siyasi alana yönelik en son anayasa değişiklik referandumunda aşırı şekilde şişirilen on sekiz yaş sınırı değişikliğinden önce siyaset yapma serbestisinin toplumun her kesimine yayılması gerekiyor. Bu durum siyaset yapan çevre sayısını arttırıp çeşitlendireceği için değişim sürecini de daha hızlandırıp kolaylaştırabilir. Şu an belli elit kesimlerin eline teslim edilmiş siyaset yapma ayrıcalığı tüm toplum kesimlerine yayılmadan değişim iddiaları havada kalmaya devam edecektir. Devleti dönüştürememiş bir siyasal kültürün kendi içinde değişim yapıyor görüntüsü vermesi aldatıcı bir davranıştan öte bir anlam taşımıyor.  
Yazık ki toplum yeni bir siyasal muhalefeti çıkaramadığı sürece de bu görüntü ile oyalanmaya devam edecek gibi görünüyor.

Muhalifbakış

                                                       izmirmuhammedali@gmail.com

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...