2021 yılı Cumhurbaşkanı ile bakanların ilk
toplantısı yapıldıktan sonra Cumhurbaşkanı açıklama yaptı. Korona ile ilgili
önlemler üzerinde açıklamalar beklenirken Cumhurbaşkanı iç ve dış muhalefet
hareketlerine yönelik eleştiriler yaptı. İç ve dış kaynaklı muhalefetin
kendilerinin önünü kesmek, başarılarını engellemek için çaba gösterdiklerini
iddia etti.
Her ülke bulunduğu coğrafya ve çevresinden
kaynaklanan dış sorunlar ve toplu halde yaşamanın getirdiği iç sorunlarla
birlikte yaşamak zorunda kalıyor. Ülke yönetimleri toplumun karşılaştığı
sorunlara yönelik çözümler geliştirmekten sorumlu. Sorunsuz bir ülkenin ve
toplumun olduğunu düşünmek mümkün olmadığına göre Türkiye de bu çerçevede başka
ülkelerden ve toplumlardan ayrılmayacaktır. Geçmişten bu güne okullarda
öğrencilere Türkiye’nin bulunduğu konumdan dolayı tüm dünyanın gözünün
ülkemizde olduğu yönünde tek taraflı bir bilgi yüklemesi yapılagelmiştir.
Eğitim sistemindeki ezberci ve tek taraflı bakış açısının oluşturduğu kalıplar
insanların zihinlerinde her zaman tek yönlü düşünce alışkanlığını
oluşturmuştur.
Dış etki
ülkenin içinde bulunduğu şartları şekillendirmekle birlikte günümüzde dünyanın
geldiği nokta açısından bakıldığında herhangi bir ülkeye doğrudan bir dış
müdahalenin olması sıradan bir olay olmaktan çıkmıştır. Moğol istilası, haçlı
seferleri veya Avrupa’da Napolyon dönemi işgalleri, Sovyet işgali benzeri
silahlı müdahaleye dayalı zorla bir ülkenin ele geçirilmesi usulleri artık
geride kalmış gibi görünüyor. Bugün daha dolaylı müdahale yöntemleri
kullanılarak daha çok da yerli işbirlikçiler eliyle ülkelere müdahale ediliyor.
Yönetimler maddi ve manevi araçlar kullanılarak yönlendiriliyor. Ülke
yönetimlerinde bulunan kişilerle yapılan pazarlıklar sonrasında bazen tek
taraflı, bazen iki taraflı kazan kazan anlayışı ile sonunda boyunduruk bile
olsa yumuşak yöntemler kullanılıyor. Uluslararası ilişkilerde yine güç unsuru
en önemli argüman. Ancak bu güç daha çok teknolojik, ekonomik veya kaynak
temelli bir üstünlük/avantaj olarak ortaya çıkıyor. Yeni bir teknoloji
geliştiren, geleneksel işleyişi daha etkin kullanılır hale getiren bir yöntem
geliştiren, kaynaklarını daha verimli kullanarak bir değer üreten ülke, toplum
veya bireyler diğerlerinden bir adım öne geçiyor. Bir adım öne geçen gücü eline
geçiriyor. Ülkeler arası rekabette açık bir müdahale yerine ülkelerin kendi iç
dinamiklerinden doğan sorunların dış ülkeler tarafından kaşınması, sorunların
daha da büyütülmesi, başa çıkılamaz hale getirilmesi gibi gelişme sürecini
geciktirecek, gelişmeye engel oluşturacak, rakibinin ayağını dolaştıracak yol
ve yöntemler kullanılıyor. Bunlar da yine açık bir şekilde yapılmayıp
demokrasi, insan hakları, özgürlük savunuculuğu gibi örtülü yöntemler oluyor.
Bugün
doğrudan dış müdahaleden çok dolaylı dış müdahaleyi kolaylaştıran düzeni
sağlamaktan aciz yönetimin oluşturduğu iç sorunların daha yaygın olduğu
görülüyor. Kendi ülkemiz özelinde bir değerlendirme yapılacak olsa Osmanlı’nın
yönetiminde ortaya çıkan zafiyetlerin sonucunda iç isyanlar, karışıklıklar
toplumsal düzeni bozunca ordu, maliye, mülkiye sorun çözmekten çok sorun
yaratır hale gelmiştir. İç sorunlarını çözmekten acze düşen Osmanlı dış
müdahalelere açık hale gelmiş ve Duyun-u umumiye sistemi kabul edilmek zorunda
kalınmıştır. Yıkılan devletin yerine yeni bir Cumhuriyet rejimi kurulmuş ancak
bu defa zorla dönüştürülmek istenen toplumla devlet kavga eder hale gelmiş ve
içe kapanan toplum dünyanın çok gerisinde kalmıştır. Sonunda kendini
savunmaktan acze düşen devlet NATO ittifakına girerek kendisini ABD’nin
insafına terk etmek zorunda kalmıştır. Toplumsal gelişimini sağlıklı bir
şekilde geliştirmekten acze düşen devlet yönetimi askeri ihtilallerle kendi
kendini çıkmaza sürüklemiştir. Bu gün de toplumsal barışı adaletli bir yönetim
sistemi kurarak sağlama imkanı varken iktidar hırsına kapılan bir anlayış her
şeye sahip olma, her yere kendi zihniyetindeki insanları yerleştirme aç
gözlülüğü ile toplumsal barışın temellerine dinamit koyar duruma gelmiştir.
Bugün Türkiye’de yaşanan sorunlar ve sıkıntılar
sadece uğranılan saldırılardan kaynaklanmıyor. Yirmi yıla yakın iktidarda kalan
bir siyasi parti iktidara geldiği andan itibaren devletin tüm kademelerine ehil
ve layık olanları adaletli bir şekilde seçme sistemini kurmak için çaba
göstermiş olsaydı en azından toplumda şuculuk, buculuk ayrımı yapılıyor
eleştirisine maruz kalmazdı. Ehil ve layık olanların adaletli bir şekilde
seçildiği sistemi kurmak o kadar zor olmasa gerek. Toplumda bugün üzerinde
mutabık kalınan objektif seçme sistemlerinin varlığını herkes kabul eder.
Herkesin girmek istediği bir kuruma yapılan bir sınavda alınan puanlara göre
öncelik verilerek girildiği bir sistem uyguladığınızda toplumda herkes puan
üstünlüğünün kullanımının haklı bir uygulama olduğunu kabul ediyor ve
eleştirmiyor. Ancak siz sınav puanlarını devre dışı bırakan bir istisnai sistem
uyguladığınızda bunu herkes eleştiriyor. Mülakat sınavlarında hep aynı sendika
ve gruptan kişiler seçildiğinde bunun haksız olduğunu herkes ikrar ediyor. Ancak
mülakat sınav komisyonları açık ve şeffaf olarak her zihniyetten insanlardan
oluşsa ve her gruptan insan dengeli bir şekilde seçilerek atansa buna kimse
itiraz etmeyecektir. Örnek olarak eğitim sisteminde mülakat komisyonlarına
sadece bir tek sendikanın üyesi değil de tüm sendikaların üyelerinden oluşan
bir komisyon olsa, bu komisyonun sınavına girenlerden farklı sendika
üyelerinden dengeli sayıda kişi kazansa ve atansa böyle bir mülakat sınavına
kimse itiraz etmez.
Cumhurbaşkanı siyasi ve sosyal kaosların suni
olarak çıkarıldığından yakınıyor. Oysa ülkemizde kurulmuş olan yönetim sistemi
siyasi ve sosyal kaosların ortaya çıkmasında önemli bir payı bulunmaktadır.
Siyasi iktidarın ilk dönemlerinde iktidar aynı kıbleye secde edenlerin
işbirliğini sağlama adına objektif seçme sistemleri kurup işletmek yerine
kendinden gibi görünenleri kayırarak sisteme dahil etmeyi tercih ederek
hastalıklı bir sistem kurdu. Bu hastalıklı sistem sonunda FETÖ gibi kanserli
bir yapıyı doğurdu. Dolayısıyla siyasi ve sosyal kaosların ortaya çıkmasında kurulan
sistemin, sistemi yönetenlerin sorumluluğu azımsanmayacak kadar çoktur. Huzursuzluğun
kaynağı sadece hükümetin dışında yer alan gruplar değil. Hükümet etme
anlayışındaki bencil yönetim huzursuzluğu adeta sürekli körüklüyor.
Ülkede var olan vesayetin etkisi kırıldı ancak
kırılan vesayetin yerine yeni bir vesayet aldı. Milli iradenin güçlendiği
iddiası çok inandırıcı değil. Yeni yönetim sistemi ile birlikte güçlü bir
yönetim oluşturulacak denirken güçlenen tek adam yönetimi olmuş gibi görünüyor.
Oluşan yeni vesayet parti vesayeti, partiyi tek eline almış tek adam vesayeti.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte güçlü bir tek adam yönetimi
oluştu. Cumhurbaşkanı sahip olduğu aşırı yetkiler sayesinde bugün yürütmenin
her alanını tek başına belirliyor. Yasamayı oluşturan siyasi partilerin en
büyüğünü elinde bulunduruyor. Yasamanın çalışma sistemine doğrudan etki ediyor.
Yargıya yapılan atamalarda en güçlü kişi olarak da yine tek başına yargıyı
büyük oranda şekillendiriyor.
%50+1 sisteminin getirilmesi koalisyonları
bitirip yönetimde istikrarı getirecek denirken perde arkası koalisyonlar dönemi
başladı. Bu durum bir yönüyle Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin hiç
beklenmeyen bir yönü olarak ortaya çıktı. Bu durumdan büyük ihtimalle
cumhurbaşkanı da rahatsız ancak şu an için kısa vadede yapılacak bir şey yok
gibi görünüyor. MHP küçük bir grup olarak iktidar partisini yönlendirme gücüne
sahip bir konumda. Bu durum MHP’yi de zamanla güçsüzleştirip bitirecek gibi
görünüyor.
15 Temmuz 2016 sonrası iktidar, oluşturulan
şeffaf yapı sayesinde sosyolojik bir gerçeklik olan cemaat yapılarının FETÖ’nün
yerine geçmelerini engelledikleri iddia ediliyor. FETÖ ile mücadeleyi biz
bitirmeliyiz, gelecek nesillere bırakamayız söylemi cumhurbaşkanı tarafından
konulmuş bir hedef gibi görünüyor. Devletin bugün daha dikkatli davrandığı
iddia ediliyor ancak bugün liderin taraftarıymış gibi görünenlerin bulunduğu
makamlarda lider adına kullandıkları bir iradenin varlığı söz konusu.
Kuralların hakim olduğu bir hukuki işleyişten çok liderin gözüne bakarak
tereddütle işleyen bir yönetim sisteminin varlığı söz konusu. Kuralların
gereğini yapmak yerine liderin adamlarının söylediklerini yapmak gibi bir
gelenek oluştu. Siyasi sorumlu parti olduğuna göre, halka hesap verecek olan
parti olduğuna göre parti ne derse o yapılır gibi bir gelenek, sistem kurulmuş
durumda. Sistemsizliğin hakim olduğu bir sistemden etkin bir yönetim uygulaması
beklenemez. Günü kurtarma, top çevirme, durumu idare etme anlayışı yönetim kültürü
haline gelmiş durumda. Lidere yakın olmak kurallardan bağışık olmayı da
getiriyor. Bu durum kurallara dayalı etkin bir denetim sisteminin işlemesini
engelliyor. Denetimin olmadığı bir yönetimden ise sorunlara çözüm beklemek
yersiz, boş bir beklenti. Böyle bir yönetim kültürünün olduğu toplumda suni de
olsa iç ve dış düşman yaratmak her durumda zaman kazandırıcı bir yöntem. Ancak
kazanıldığı sanılan zaman toplumun sorunlarının çözümüne katkı sağlamak yerine
sorunların daha da kangrenleşmesine, çözülemez hale gelmesine neden oluyor. Birileri
zaman kazandığını zannederken toplumun geleceğini geri dönülmez bir uçuruma
doğru sürüklemeye devam ediyor.
Muhalifbakış
izmirmuhammedali@gmail.com