9 Ekim 2020 Cuma

Bu Siyasi İktidarla Nereye Kadar?


           Ülkede toplumu oluşturan insanlar ekonomik, sosyal, siyasal, askeri teknolojik pek çok alanda yaşananlar konusunda derinlemesine, ayrıntılı düşünmüyor, değerlendirmiyor. Bu alanlarda ne oluyor diyerek kafa yormuyor. Tümüyle siyasi iktidara toptan güveniyor. Siyasi iktidarın başındaki lidere aşırı derecede güven var. Bu nedenle siyasi lider ne derse ona bakıyor. Onun dışındakilerin söylediklerine dikkat etmiyor. 

Toplumun Erdoğan’a olan bu aşırıya kaçan güveninin temelindeki saik üzerinde düşünmek gerekiyor. Erdoğan’ın geçmişine bakarak bu konuda bazı değerlendirmeler yapılabilir. Erdoğan’ın siyasi kariyerine bakıldığında 1994 yerel seçimlerindeki İstanbul belediye başkanlığı adaylığının dönüm noktası olduğu görülür. İstanbul belediye başkanlığı seçimlerine katılan adaylar içinde hemen hiç şans tanınmadığı halde seçimden başkan olarak çıkan Erdoğan bu tarihten sonraki yaptıkları yanında dönemin siyasi iradesinin kendisine yaptığı muameleler silsilesi Erdoğan’ın siyasi hayatını ve toplumun güçlü desteğini şekillendirdi denebilir. 

Erdoğan’ın içinden geldiği siyasi hareket Erbakan’ın çizdiği çerçevenin içinden geliyor. Erbakan’ın siyasi hareketi ise dindarlığı, yerliliği vurgulayan ve adına milli görüş denilen bir söyleme sahip. Erdoğan uzun yıllar bu hareketin içinde yetişmiş, gelişmiş ve kendini göstermiş birisi. Erbakan’ın siyasi hayata girdiği andan itibaren ilk başlarda fazla bir etkisi görülmezken zamanla toplum nezdinde yavaş da olsa büyüyüp gelişti. Erbakan’ın toplum nezdinde büyümesinin en önemli nedenlerinden birisi sürekli iktidarda bulunan siyasetçilerin halka sundukları programlarla refah ve huzuru getirememesi karşısında ortaya çıkan bıkkınlığın bir sonucunda çözüm kapısı olarak görmesidir denebilir. Erbakan’ın DYP ile ortak olarak da olsa iktidara geldiği 1997 yılındaki tecrübeler askeri vesayetin baskısı sonucu kesintiye uğrayınca Erdoğan’a bir bakıma fırsat da doğmuş oldu. Erbakan kurduğu siyasi hareket için çizdiği çerçeveyi her zaman tek başına belirledi. Bu hareketin içinde bulunanlar da bu tek adam yönetimine her zaman gönüllü olarak rıza gösterdiler. Bu hareketin içinde muhalefet, tartışma, sorgulama gibi davranışlar görmek mümkün değil. Lidere büyük bir bağlılık var. Liderin belirlediği sorumlulara karşı da aynı bağlılık isteniyor. Erdoğan da bu hareketin içinden gelen birisi olarak bu geleneğin devam ettiricisi gibi davranıyor. 

Erdoğan’a sarsılmaz şekilde güven duyulmasının pek çok nedeni var. Toplumun güven duymasının nedenlerinden başta geleni ona duyulan sevgidir denebilir. Sevginin nedeni olarak da toplumda destek sunanlar kendisinden bir şeyler buluyor olmasıdır. Toplumda Erdoğan’a destek sunan grupların yapısına bakıldığında muhafazakar, gelenekçi, yerli, orta veya aşağı düzey ekonomik gelir grupları olduğu söylenebilir. 

Ülkemizde Erdoğan’a olan güvenin temelinde devlet toplum ilişkilerinin geçmişine bakmak gerekiyor. Devlet kavramı özellikle Cumhuriyet sonrası farklı bir anlama sahip oldu. Cumhuriyetle birlikte devlet toplumu zorla da olsa şekillendiren bir güç olarak işlev gördü. Devleti elinde bulunduranlar toplum için biçilmiş elbiseyi topluma uydurmak değil, toplumu elbiseye uydurma gayret ve çabasına girdiler. Devlet toplumun değerlerini yok sayarak yeni değerleri dikte etti. Bu durum devlet ile toplum çatışmasını doğurdu. Devlet ile toplum yabancılaştı. Çatışma ve yabancılaşma gittikçe farklı alanlara yayılmakla birlikte önceleri güçlü olan devletin karşısında zamanla yok sayılmaya çalışılan değerleri önceleyen toplum kesimleri güçlendi. İşte Erdoğan bu toplum kesimlerinin duygu ve düşüncelerine tercüman olarak ön plana çıktı. 

İktidara destek sunan gruplar şeklinde bir değerlendirme yapılacak olursa tek bir gruptan söz etmek mümkün değil. Siyasi iktidara destek sunan çok farklı özelliğe sahip gruplardan söz edilebilir. Siyasi iktidara temsil ettiği değerlerden dolayı destek olanlar bir grup olarak sayılabilir. Ancak destekçilerin tümünü bu kategoride saymak yanıltıcı olacaktır. Siyasi iktidar yirmi yıla yakın bir zamandır devleti yönetiyor. Bu yönetim süresinin başlarında geçmişten beri sistemin içinde yer alanların oluşturduğu bir takım güç odakları vardı. Özellikle 2010 yılına kadar iktidar bu güç odaklarıyla mücadele ederek varlığını sürdürmeye çalıştı. 2010 yılı sonrası iktidar kendi odaklarını oluşturmaya başladı. Böylece devletin hemen pek çok kademelerinde iktidarın rengine boyanmamış kimselerin yer alması imkansız hale geldi. Siyasi iradenin atadığı bürokratlar bu siyasi iktidarın atadığı kişiler olarak devletin yönetim makamlarına oturdular. Ülkemizde devlet yönetim geleneği kural ve kaidelere dayalı işleyişten daha çok üstten gelen talimatlara dayalı olarak hareket etme şeklinde işlemektedir. Bu nedenle iktidarın atadığı bürokrat kadro kendilerine dikte edilen neyse ona göre hareket etmekten kaçınamamaktadır. Yıllarca atanan bu kadrolarda bulunan bürokratlar kendilerine yapılan yönlendirmeye göre hareket ederek işleyişi yönlendirdiler. Bu kadrolar da zamanla önemli bir grup haline geldiler. Dolayısıyla bunlar da siyasi iktidarın devamını isteyen ve destekleyen bir grup olarak sayılabilir. İktidarın değişmesi yıllarca oluşturulmuş bürokratik kadrolar için imkanları kaybetme korkusu oluşturduğu için menfaat kaybına uğramama adına iktidara destek sunmaktadır. 

Siyasi iktidar sahip olduğu yetkilere dayanarak kaynak dağıtma imkanına sahiptir. İktidar kaynakları dağıtırken kendine yakın olan veya öyle görünenlere ayrıcalık ve öncelik vermektedir. Yirmi yıla yaklaşan süre içinde iktidarın dağıttığı kaynaklardan nemalanan önemli bir grup oluşmuştur. Bu gruplar da ayrıcalık ve önceliklerini kaybetmeme adına desteklerini iktidara sunmaktadır. Ayrıcalık ve önceliği sadece ekonomik kaynaklı görmemek gerekiyor. Eğitim alanında yer alan Eğitim Bir Sen Sendikası eğitim sisteminin hemen tüm kademelerini şekillendirme gücüne sahip olmuştur. Vakıflar, tarikatlar, cemaatler farklı bakanlıklarda kadrolaşma aracı olarak gördükleri iktidarın devamından yana tavır almaktadırlar. 

İktidarın kurduğu ekonomik düzene güvenerek uzun vadeli yatırım yapmış olan, borç veya yükümlülük altına girmiş olan kişiler ve gruplar vardır. İktidarın değişmesi belirsizliğin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Belirsizlik ise nasıl bir düzen kurulacağı konusunda öngörülemezliği barındırmaktadır. Bu nedenle belirsizlikten korkan kişi veya gruplar iktidar değişikliğini istemedikleri için desteklerini sunmaktadır. 

Devleti ve içindeki kurumları yıllarca yöneten iradenin davranış şekline uyarak kendilerince menfaat düzeni kurmuş olan formal veya informal gruplar, kişiler de düzenin bozulmaması adına iktidara olan desteği devam ettirmektedirler. 

İktidara destek olan gruplar kadar karşıt olanları birleştirecek bir eksenin oluşturulamaması da iktidara destek olarak ortaya çıkmaktadır. İktidarın uygulamalarına karşı olanlar iktidarı etkileyecek kadar güçlü bir ortak şemsiye altında birleşemedikleri için iktidarı etkileyecek çoğunluğu henüz oluşturabilmiş değiller. İktidarın alternatifi olarak ikinci sırada yer alan muhalefet partisini görmek çok da doğru bir değerlendirme olmayacaktır. İkinci sırada yer alan CHP geçmişte yaşanmış olan devlet toplum çatışmasında olumsuz bir mirasa sahiptir. Toplumun değerlerine yönelik devletin temsil ettiği dayatmacı anlayış CHP tarafından uzun süre sahiplenilmiştir. CHP’nin geçmişteki bu görüntüsü bugün iktidarın alternatifi olma konusunda ihtiyaç duyduğu güveni sağlayacak bir desteği sunamamaktadır.

Bu kadar farklı gruplardan destek devşiren bir iktidarın kısa sürede değişmesi için güçlü bir alternatifin ortaya çıkması gerekmektedir. Bu güçlü alternatif şu an için görülmüyor. Siyasal iktidar ise toplumun içinde bulunduğu sorunlara çözüm üretmekten çok uzak. Zira yıllar yılı kurulan, geliştirilen yapı sorunların çözümüne katkı sağlayacak bir temele, sisteme ve düzene oturmuyor. Tersine sorunların daha da derinleşmesine neden oluyor. Toplumda güvene, adalete, ehliyete, çalışmaya, hukuka ve hak temelli bir paylaşıma dayalı işleyiş sistemi kurulması gerekirken başıboşluk, hukuksuzluk, güvensizlik, kayırmacılık, kuralsızlık, keyfilik, vurdumduymazlık her geçen gün büyümeye devam ediyor. Sorunlar ise daha da kökleşiyor. 

Siyasi iktidar geçmişte eleştirdiği pek çok konuyu, sorunu çözmek yerine görmezden gelip bunlardan yararlanmayı tercih ediyor. Bir bakıma fırsatçılık yapıyor. Bu ise gerçekten ülkenin geleceğini, menfaatlerini düşünen bir yaklaşım değil.

  

                             Muhalifbakış

                                                                                     izmirmuhammedali@gmail.com

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...