22 Kasım 2019 Cuma

Tarihi ve Bugünü Doğru Değerlendirmek…


Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünü anma günü vesilesiyle yayınlanan haber, yorum ve diğer duyurularda hayatın duracağı, milletin yas içinde olduğu, toplumun çağdaş uygarlık seviyesine çıkarmak için yaptığı mücadeleyi anlatan habercileri duyunca bir defa daha geçmişi hatırlamak gerekiyor. Geçmişte yaşamış binlerce kişi, devlet adamı var. Bir kısmı toplumca sevilmiş, bir kısmı sevilmemiş. Mustafa Kemal Atatürk de 81 yıl önce 10 Kasımda bu dünyadan ayrılmış. Her yıl anma törenleri yapılıyor. 09.05’te trafikteki araçlar bir dakika boyunca duruyor. Bu ataya saygı göstergesi olarak yapılıyor.
Geçmişte dini hassasiyeti olanlar bu tür faaliyetlere eleştirel bir anlayışla, tavırla yaklaşıyorlardı. Bugün dindarlığı ile öne çıkmış iktidar Mustafa Kemal Atatürk’ü yaptıklarına dayanak olarak kullanılıyor. Uyguladıkları sistemin onunkiyle aynısı olduğunu söylüyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemindeki tek adamlığın Mustafa Kemal Atatürk’ten miras alındığını ima ediyorlar. Cumhurbaşkanı hükümet sisteminde yasamadan yargıya, yürütmenin her kademesi cumhurbaşkanı tarafından tek başına dizayn edilebiliyor. Mustafa Kemal Atatürk de döneminde meclise girecek milletvekillerini tek tek kendisi belirliyordu. Cumhuriyet Halk Partisinin tüm faaliyetlerini yine kendisi yönlendiriyordu. Toplumun geleceğine dair kararları kendisi tek başına alıyor, projeleri hayata geçirtip sona erdiriyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tek adamlığı bugün iktidarda bulunan kadrolar tarafından geçmişte her yönüyle eleştiriye tabi tutulurken bugün örnek gösterilmesi nereden nereye gelindiğinin ilginç bir göstergesi. Yine iktidar kadroları geçmişte 10 Kasım törenlerini veya Mustafa Kemal Atatürk’ün mirası olan her tür faaliyet ve işareti eleştirel bir nükte ile ele alırken bugün Mustafa Kemal Atatürk’ü çok daha fazla sahiplenir bir yaklaşım içinde hareket ediyor.
Mustafa Kemal Atatürk’ü diğer devlet adamlarının kategorisinde ele almak hala mümkün değil. Bugün yaşayan herkes kendince geçmişteki bir kişiyi, bir dönemi yücelterek ele alma, adeta kutsama eğiliminde. Bu eğilim geçmişin ders alacak tarzda ele alınmasını engelliyor. Geçmiştekilerin yaptığı doğru şeyleri ve yanlışlıkları ders alacak tarzda ele almak mümkün olmuyor. Mustafa Kemal Atatürk de bu şekilde ele alınanların en güçlüsü, en akla geleni.
O olmasaydı biz olmazdık, din olmazdı, toplum tutsak olurdu, köle kalınırdı, isimlerimiz Hans, John vb. olurdu, cehalet içinde kalınırdı türü değerlendirmelerin haddi hesabı yok. Bu değerlendirmeler yapılırken Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarına dair sorular sormak, eleştirel bir söz, ima, yorum yapmak anında tepkiyle karşılanıp adeta şeytanlaştırılmasına yol açabiliyor. Toplum, halen pek çok alanda aklıyla hareket edemiyor. Duygusallık çok fazla.
Mustafa Kemal Atatürk’ün yaptıklarından hangilerini eleştirebiliriz ki gibi bir soruya cevap verebilmek için hoşgörülü bir tartışma ortamına ihtiyaç var. Oysa 5816 sayılı Kanun Atatürk’ün manevi şahsiyetine hakaret diyerek her türlü değerlendirmeyi geçmişten bugüne soruşturmaya tabi tutulmuş. Bu gün de hala aynı kanun varlığını sürdürüyor.
Yasaları uygulama gücüne ve yetkisine sahip siyasal iktidardakilerin anlayışına göre devletin sahip olduğu güç odakları, güç unsurları istendiği şekilde kullanılabiliyor.
Güç unsurlarının tarafsızca, sadece toplumun yararına olacak şekilde eşit bir şekilde uygulanması, kullanılması gerekirken bugün iktidardaki kişilerin anlayışlarına uygun olarak kullanım söz konusu.
Kural ve kaide somut olaylara uygulanırken iktidarın gözüne bakılıyor. Bu da tarafsız uygulamayı engelliyor.
Mustafa Kemal Atatürk dönemini bugünden bakarak, bugünün şartları ile ele almak doğru olmayabilir. O dönemin kendine özgü şartları vardı. O günün şartlarında yapılanları bugünün hayatında da sürdürmek mümkün olmaz. Geçmişin siyasal, sosyal, ekonomik olaylarını bugüne taşırken ders alır bir anlayışla ele alınmalıdır.
Mustafa Kemal Atatürk yaptığı liderlikle toplumu dönüştürmeyi hedefledi. Toplumun o günkü şartlarına, durumuna bakılınca dönüşüme ihtiyaç duyulan pek çok alan vardı. Ancak bu dönüşüm programının şekli üzerinde bir uzlaşma arayışına girilmedi. Uzlaşma yerine gücü ele geçirip kendi kişisel programının uygulanmasının, herkese dayatılması söz konusu oldu. Savaşı yürütürken işbirliği yaptığı kişileri anlayışları ve değerleri savaş sonrası rakip olarak görüp onları kendine muhalif addederek adeta yok etti. Bu şekildeki bir dönüştürme çabası genel olarak görülen doğal bir çaba değildir. Toplumu zorla dönüştürme çabası vardı. Toplumda olmayan değerlerin zorla benimsetilmesi söz konusudur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün bu tekçi ve dayatmacı anlayışı bugünkü iktidarın da işine yaradığı için onun uygulamalarını öne çıkararak kendilerini onunla aynı hizaya getirmeye çalışıyor. Bu çabanın altında kaybetmekte olduğu toplumsal desteğin ortaya çıkardığı boşluğu doldurma endişesi de olabilir.
Mustafa Kemal Atatürk’ü geçmişte yapıldığı gibi yerin dibine batırmaya çalışmak, din düşmanı, ecdat düşmanı gibi görmek ne kadar yanlış ise o olmasa idi biz de olmazdık anlayışı da o kadar yanlıştır. Bu gün yapılması gereken onun yaptıklarının nedenlerini ve sonuçlarını anlamak için öğrenme, anlama ve değerlendirerek bugünün sorunlarına çözüm üretmede o dönemi de bir veri olarak kullanarak ülkeyi daha iyi bir noktaya çıkarmanın yollarını aramaktır. Bunun yapılabilmesi için de o dönemi tüm önyargılardan kurtularak ele alma imkanlarını herkese sunmaktır. Bunun için tüm yazılı kaynaklar herkesin yararlanmasına açılmalıdır. Her tür görüş ve değerlendirme hoşgörülü bir şekilde dinlenmelidir. Ancak bu gerekliliklere karşın bugün tersi davranış ve gelenekler hayatta kalmaya, kutsanmaya devam ediliyor. Örnek olarak iktidardaki tek adamcı anlayış tıpkı geçmişteki gibi kutsanmaya çalışılıyor. İktidar kendi yaptıklarını eleştirenleri düşmanlaştırıp şeytanlaştırıyor. Farklı anlayış ve düşünceler teşvik edilmekten çok yok edilmeye, ezilmeye, yalnızlaştırılmaya çalışılırken iktidar gücüne karşı boyun eğme davranışı isteniyor. Böyle davrananlar ödüllendirilip sistemde etkin konumlara yerleştiriliyor. Bunun karşılığında da kendilerine itiraz edilmeksizin itaat edilmesi isteniyor. Bu anlayış geçmişte hangi yanlış sonuçlara neden olmuşsa yarın da aynı sonuçların ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu durum geçmişten ders alınamadığını gösteriyor.
Aslında toplumlar yönetim sistemleri aracılığı ile her tür sorunlarına çözüm üretebilir. Toplumun imkânları hangi gelişmişlik düzeyinde olursa olsun hiçbir toplumda her alana tam olarak yetecek durumda değildir. Yönetim, toplumun sahip olduğu her tür güç unsurunu kullanarak sorunlara çözüm üretme gücüne sahiptir. Bu aşamada yönetim hangi alana öncelik verileceğine karar verir. Yönetim toplumun imkânlarını yapacağı tercihe göre belli alanlara yönelterek yani kullanarak sorunlara çözüm üretir. Burada imkânlara harcanacak kaynaklar ayrılırken hangi önceliklerin tercih edilmesi gerektiğine karar vermek önemlidir. Yönetimin kullanacağı kaynak sadece maddi, parasal kaynaklardan ibaret değildir. Toplumun en önemli güç unsuru insan unsurudur. İnsan unsuru iyi yönlendirilir ve kullanılırsa toplumda en önemli güç unsuru haline gelir. Bugün pek çok gelişmiş ülkede yaşanan durum budur. Japonya gibi devasa imkânlara sahip olan toplum ve devletlerin sahip oldukları yer altı ve yer üstü kaynaklara bakıldığında stratejik denebilecek kaynakların hemen hiçbirine ülke topraklarında sahip olmadıkları görülür. Ancak yetiştirdikleri insan unsuru sayesinde ülke insanları dünyanın her yerine gidip orada var olan kaynakları kullanıp ortaya çıkan artı değeri kendi ülkelerine aktardıkları görülmektedir. Ülke insanına verilen anlayış dünyanın neresinde olursa olsun bilgisini, görgüsünü, becerisini kendi ülkesinin yararına kullanabilmenin yollarını bulup üreterek toplumunun ve ülkesinin gelişmesine katkı sunmaktır. Onların yönetim sistemi insanlarına bu bilinci vermiştir. Yönetim sistemi de toplumun isteklerine paralel bir işleyiş kurmuştur. Yönetim ve toplum karşılıklı güç birliği yaparak sorunlarını çözmekte ve dünyada etkin bir konuma gelebilmektedir. Topluma ve ülkeye katkı isteği, arzusu emir ve talimatla, zorla ortaya çıkarılabilecek bir duygu, tavır ve davranış olmadığı gibi yönetime rağmen toplum veya topluma rağmen yönetim istediğini yapabilecek bir konuma gelememektedir. Yönetim ve toplum işbirliği yapmadığı/yapamadığı sürece çatışma toplumdaki tüm güç unsurlarını tüketmektedir. Cumhuriyet öncesi Osmanlı döneminde var olmayan bu işbirliği, Cumhuriyet döneminde de ne yazık ki oluşturulamamış, kurulamamıştır. Bu gün de aynı şekilde çatışma devam etmektedir. Bu gün taraflar yer değiştirmiş durumdadır.
İnsanlara ve toplumlara zorla bir şey yaptırabilmek hiçbir dönemde mümkün olmamıştır. Mustafa Kemal Atatürk döneminde de topluma rağmen yönetim kendine yol çizmeye çalışırken toplumu istediği gibi şekillendirebileceğini düşünmüş ve buna uygun politikalar ve araçlar geliştirmeye, kullanmaya çalışılmıştır. Bu günkü iktidar da sahip olduğu uzun yıllar süren toplum desteğinin verdiği güç sarhoşluğuna kapılmış olup sonuçta kendi seçkinlerini, güç odaklarını oluşturmaya çalışmıştır. Toplum yararını önceleyen bir tercihten çok kendi taraftarlarının yararını toplum yararı olarak gösterme çabası içine girerek tercihlerini güya toplum yararına uygun gibi gösterip gerçekte kendi iktidarını perçinleme çabasını perdelemeye çalışmıştır. Bu gün gelinen aşamada bu güne kadar toplanan gücün bırakılmama yolları bulunmaya çalışılmakta, geçmişte sahip olunan desteğe yeniden kavuşarak bir dönem hesapsızca kullanılan kaynaklara yeniden ulaşma yolları aranmaktadır. Bunun için yine peşine düşülen argümanların dini argümanlar olduğu görülmektedir. Çevrenizdeki Ömerleri, Haticeleri bulun diyerek güya adaleti ile samimiyeti ile anılan dini ve tarihi şahsiyetlerle birlikte olunmak istendiği iması kullanılmaya çalışılmaktadır. Oysa yıllar boyu ülkede adaletli bir yönetim, işleyiş ve düzen kurma endişesinde olunmamışken bu gün bu argümanların kullanılması çabası hiç de inandırıcı ve samimi bir davranış değildir.

               
                             Muhalifbakış
                                                                               izmirmuhammedali@gmail.com




Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...