14 Ağustos 2019 Çarşamba

İktidarda Değişim Mümkün mü?


Bu günlerde iktidar partisinde il/ilçe kongreleri aracılığı ile 2023 seçimlerine kadar yenilenme çalışmalarının yapıldığı görülüyor. Peki iktidarda yenilenme ve değişim mümkün mü? Yenilenme ve değişim için öncelikle uygulanmakta olan bir program, sistem, düzen ve işleyiş olması, bu konuda bir anlayışın bulunması gerekiyor. İktidar için böyle bir düzen/sistem ve işleyişin varlığından söz etmek pek de mümkün görünmüyor. İktidar 2002 yılındaki seçimlerden büyük bir başarı ile çıktı. Bu başarıyı iktidarın kendisi başta olmak üzere hemen hiç kimse beklemiyordu.
Ülkemizdeki siyasi partilerin hemen hepsinin programları mevcut olmakla birlikte yine hiçbir partinin yazılı programları ile uygulamaları örtüşmez. Yazılı programlar usulen hazırlanır. Yasal zorunluluk gereği görüntüde hazırlanan programlar da hiçbir zaman uygulama sürecinde dikkate alınmaz. İktidar bir şekilde seçimlerde başarı kazanır da iktidara gelirse programa bakmak yerine liderin ve lidere etki eden çevrelerin söylem, istek ve iradesine göre hareket edilir. Toplumda da hiç kimse partilerin programlarına bakarak partiyle ilgili faaliyetlere katılmaz veya partileri destekleme veya desteklememe iradesini belirlemez. AK PARTİ/AKP için de durum aynıdır.
AK PARTİ/AKP’nin 2002 yılında iktidara gelmesi sonrası kimin ne yapacağı konusunda bir belirsizlik, karmaşa ve şaşkınlık vardı. Partinin kurucusu olan Recep Tayyip ERDOĞAN’ın siyasi olarak yasaklı olması ülkenin siyasal gündemini bir süre meşgul etti. Partinin kuruluşu zaten uzun süreli ve sistemli bir çalışmadan çok şartların ortaya çıkardığı etki tepkinin bir sonucu idi. Uzun süre siyasal hayatta rejimi değiştireceği şüphesiyle karşılanan MNP/MSP/RP hareketinin sıkışıp kaldığı marjinal çevrenin içinden çıkan AK PARTİ/AKP hareketi daha büyük toplum kesimleri için bir ümit kapısı olarak görülerek beklenmedik bir zamanda iktidara geldi. Bu ani iktidar sorumluluğunun partilileri büyük bir şaşkınlık içinde bıraktığı kesin. Geçmişten getirdikleri olumsuz miras nedeniyle dönemin güçlü devlet yapıları tarafından hemen kabul edilmeyen iktidar ayakta kalma, kendisini kabul ettirme mücadelesi verdi. Bu süreçte de programlı bir faaliyetten söz edebilmek mümkün görünmemektedir. İktidarın kendisi de üst üste elde ettiği seçim başarıları sonrası çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemi diye nitelendirdiği dönemlerde ısrarla takip ettiği bir programdan çok günün şartları ve imkanlar neyi gerektiriyorsa onu yapmış, programdan çok toplumda kendisine destek olan grupların günü birlik isteklerini yerine getirerek iktidarını devam ettirme, sağlamlaştırma yoluna gitmiştir. Bunda da başarılı olmuştur. Buna rağmen iktidarı elde eden AK PARTİ/AKP’nin ilk şaşkınlığı geçtikten sonra iktidarının gereğini yerine getirme adına çalışma alanlarında ihtiyaç duyduğu kadroları temin etmek için yanlış bir yola yönelmiştir. Bu yanlış, kendisini iktidardan indirmeye çalışanlara karşı işbirliğine gittiği grup olarak FETÖ’ye adeta gözü kapalı bir şekilde bağlanmak veya bu grubun önemli devlet kurumlarını ele geçirmesine göz yummak olmuştur. Bu yanlışın cezasını başta iktidar olmak üzere toplumun tümü 15 Temmuz 2016 tarihinde çekmiştir. İktidar baştan itibaren tüm devlet kurumlarında toplumda herkes tarafından kabul edilecek adaletli ve şeffaf bir seçme sistemi kurmuş olsaydı bugün yaşanan sorunların çoğu yaşanmayabilirdi. Devletin tüm kademelerine ehliyet ve liyakati önceleyen adil ve şeffaf bir seçme sistemi ülkede tümüyle birlik ve beraberliği destekleyen bir unsur olabilirdi. Bu gün de girilen bu yanlış yolda düşülen bataklıktan çıkılmaya çalışılmaktadır.
İktidarların programlarının tümünü tek bir cümle ile ele alıp incelemek ve değerlendirmek mümkün değildir. Program, toplumsal yaşam alanının her alanına yönelik geleceğe dair hedefler içerir. Toplumsal yaşamın alanları siyasal, sosyal, ekonomik, kültürel, eğitsel, sağlık, altyapı gibi hizmet ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla oluşturulmuş sistemler aracılığı ile düzenlenmeye çalışılır.  Bu nedenle iktidarın programına yönelik değerlendirmeler yapılırken tüm bu sistemlere ayrıntılı bir şekilde bakılması gerekir. İktidarın bu sistemlere yönelik yaptıklarına bakıldığında da programlı bir çalışmanın olmadığı görülecektir.
Örnek olarak eğitim sistemine bakıldığında 2002 yılından 2019 yılına kadar eğitim alanında farklı bakanların görev yaptığı iktidarın eğitim sistemine yönelik programlı bir faaliyetinden söz edilememektedir. Her gelen bakanın kişisel anlayışına göre farklı uygulamaların yapıldığı görülmektedir. İktidarın en güçlü kişisi olan cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN dahi eğitim alanında başarısızlığı kabul etmektedir. Eğitim alanında var olan programsızlık diğer alanlar için de geçerlidir.
Eğitim sisteminde bugün için bir yenilenme ve değişimin mümkün olduğunu iddia etmek eğitim sistemini ve bu sistemin aktörlerini, ilgili olduğu alanları ve işleyişi bilmemek anlamına gelir.
Eğitim sisteminde bakanlık teşkilatının başında Milli Eğitim Bakanı Ziya SELÇUK vardır. Ziya SELÇUK bakan olarak sistemin en başındaki yetkili tek kişi gibi görünmekle birlikte sadece onun vereceği kararlarla eğitim sisteminin düzen altına alınabileceğini, değiştirilip yenilenebileceğini söylemek doğru değildir. Eğitim sisteminin en tepesindeki bakan siyasal bir aktör olarak hükümetin temsilcisidir. Ancak bakanın geçmişine bakıldığında akademisyenlik ve eğitim alanında özel girişimcilik dışında başka bir niteliğinin olmadığı görülür.
İktidar sadece bir şahısla var olmaz. İktidarın yasal görüntüsü yanında sosyal, siyasal, ekonomik, kurumsal boyutları da vardır. İktidar partisi, merkez ve taşra teşkilatı ile siyasal bir aktördür. Siyasi partilerin işleyiş düzeni, yöneticileri ve diğer paydaşları eğitim sisteminin her tür işleyişine doğrudan etki eder. Milli Eğitim Bakanı Ziya SELÇUK siyasi parti teşkilatında tanınan, desteklenen yönü olan bir şahıs değildir. Bakanlık makamına siyasi teşkilatın başında yer alan lider Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ın kişisel tercih ve kararına dayalı olarak getirilmiştir. Siyasi yönü olmayan bakanın eğitim sisteminin üzerindeki etkisi de sınırlı olacaktır.
Bakanlık teşkilatı merkez ve taşra yapılanması ile bürokratik bir işleyiş düzenine sahiptir. Bu işleyiş düzeninin değişimi ve yenilenmesi sürecinde mutlaka dikkate alınması gerekiyor. Milli Eğitim Bakanının bu bürokratik işleyiş düzeni üzerindeki etkisi de yine sınırlıdır. Devasa bir yapıya sahip olan bürokratik yapıda değişim ve yenileşme için pek çok farklı alanlarda uzun süreli ve sistemli çalışmaların yapılması gerekiyor. Bürokratik yapı genel devlet yönetim anlayışı, yönetim kültürü ve geleneği ile doğrudan ilgilidir. Sadece bir alanın kendi içinde yapılacak bir değişim ve düzenleme ile işleyişe etki edebilmek oldukça güç hatta imkansızdır.
Eğitim sisteminin içinde sadece merkez ve taşra teşkilatına ait bürokratik kurumsal yapılar bulunmaz. Okullar ve okullar dışındaki diğer kurumların işleyişi ülkede hemen her kesimi doğrudan veya dolaylı ilgilendirmektedir. Okul ve diğer kurumların ilgili olduğu merkezi ve yerel yönetim birimleri, ülkenin fiziki alt yapı imkanları, genel planlamaları, ekonomik imkanları gibi sayısız faktörün dikkate alınması gerekir. Okullara alınacak öğrencilerin nasıl alınacağına henüz kesin bir karara varılabilmiş değildir. Okulların türleri levha değiştirmeden öte gitmemektedir.
Tüm kurumsal yapıların işleyişinde görev alan insan unsuru apayrı bir faktördür. Sadece öğretmen grubu milyonu aşmaktadır. Öğretmenler dışında görev yapan diğer tüm iş görenler, çalışanlar sistemin işleyişinde birer birer etkili olan öğelerdir. Eğitim çalışanlarının içinde bulunan sendikalar siyasal iktidarın işleyişinde etkili aktörlerdendir.
Eğitim sisteminin hukuki yönünü oluşturan mevzuat alt yapısı bu kadar uzun süreli iktidar tecrübesine rağmen hala sağlıklı, güvenilir bir yapıya kavuşamamıştır. Her gün değişen kuralların hangi şekle dönüştüğünü takip edebilmek neredeyse imkansızdır. Eğitimin hemen her alanında yapılan mevzuat değişikliklerinin hangi düşünce ile yapıldığı konusunda ortak bir anlayış oluşturulamamıştır. Sürekli yazbozlarla işletilen mevzuattaki bu değişimin ne zaman duracağını ise kimse bilmemektedir.
Milli Eğitim Bakanı veya iktidar eğitime dair değişim ve yenilenme yapacaksa tüm bu alanlarda çalışma yapması gerekir. Bu ise oldukça güç bir iştir. Siyasi parti kongreleri ile yapılacak değişiklik göz boyamadan öte bir anlam taşımamaktadır.
İktidar geçmişte yaptığı yanlışlardan dönmesi gerekir. Bu ise siyasal, sosyal, ekonomik ve hukuki anlamda köklü değişikliklerden geçmektedir. Eğitim sisteminin yönetim alt yapısı ehliyet ve liyakate dayalı adil ve şeffaf bir seçme sistemi yerine sendika başta olmak üzere siyasal ve bürokratik aktörlerin baş başa vererek oluşturdukları kapalı kapılar ardında işleyen bir seçme sisteminin üzerine oturtulmuştur. Yapılan kadrolaşmada uygulanan seçme sisteminden vazgeçilmesi gerekmektedir. Bu kolay bir durum değildir. Kadrolaşmada kendine yakın kişileri güvendiği kişilerin referansına dayanarak hiç de objektif, adil ve şeffaf olmayan yollar kullanılmış iken bundan vazgeçilmesi oldukça zordur. Böyle bir yola gidilmesi toplumsal tabanda gevşemelere yol açacak ve mevcut destek azalacaktır. Baştan beri eğitim sisteminin adeta emanet edildiği Eğitim Bir Sendikası şimdiye kadar elde ettiği mevzileri kaybetmek istemeyecektir. İktidarın da bu sendikaya rağmen eğitim sisteminde değişim ve yenileşme yapabilmesi zor görünmektedir. Seçme sisteminde baştan beri uygulanan bu kayırmacı uygulamalar iktidarı dar bir menfaat grubunun eline bırakmış, geniş toplum kesimlerinde bal tutan parmağını yalar anlayışı ile hareket eden bir iktidar görüntüsü verilerek geçmiştekilerden farkı yok izlenimi oluşmasına neden olmuştur. Kayırmacı uygulamalar siyasal iktidarın üzerine oturduğu dindar anlayış temelinin de sarsılmasına neden olmuştur.  
Bunun yanında etkin bir yönetimin olmazsa olmaz unsurlarından olan denetim sistemi de devre dışı bırakılmıştır. İktidar diğer tüm alanlarda olduğu gibi kendini destekleyen veya destekler görünen toplum kesimlerini memnun etme adına sistemlerin hemen tüm süreçlerini denetim dışı bırakmıştır. Etkin bir denetimin olmaması hukuk devletini güçlendirmekten çok zayıflatan bir uygulamadır. Yeni değişim ve düzenleme sonrası denetimin kısa sürede etkin hale getirilebilmesi mümkün değildir. Yıllardır ihmal edilen denetim sisteminin ayağa kaldırılabilmesi kapsamlı ve sistemli çalışmaları gerektirmektedir. İktidarın yıllardır denetlemediği alanları denetleyerek karar ve kuralların etkin hale getirilmesi yönündeki çalışmaları pek çok kesimi rahatsız edecektir. Bu durum da yine toplumsal tabandaki hoşnutsuzların sayısını artırır. Seçimlere giderken hoşnutsuz sayısını artırmayı hiçbir iktidar istemeyecektir. Eğitim sisteminin içinde taraftarlarını uzun süredir yerleştiren sendika da böylesi bir değişime gönüllü olarak razı olmayacaktır. Bu da bakan ve siyasi iktidarın elini güçsüzleştiren bir unsurdur.
Eğitim alanında yapılan değerlendirmenin benzeri diğer alanlar için de yapılmalıdır. Adalet sisteminde yaşanan sorunlar hazırlanan reform paketleri ve strateji belgeleri ile ele alınmaya çalışılmaktadır. Yeni cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi büyük sorunlara gebedir ve ne tür değişiklikler yapılması gerektiği konusunda hala zihinler çok karışıktır. Ekonomik sistemin üzerine oturduğu temellerin yeterince güçlü olmadığı açıktır. Yurt dışı sorunlar her yönüyle ülkeyi darboğazlara sokmakta, elini kolunu bağlamaktadır. Ulaşım alt yapısına yönelik uygulanan yap-işlet-devret sistemi ile kazandırılan yol ve köprülerin getirdiği ağır yük uzun yıllar halkın sırtında kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Büyük bir başarı olarak sunulan havaalanlarından çoğunda ortaya çıkan zarar nereye kadar görmezden gelinecektir. Dar gelirli vatandaşların günlük hayatında var olan hayat pahalılığı iktidar için en büyük tehlike olarak her geçen gün büyümektedir. Vergi adaletsizlikleri, kayıt dışı ekonomik faaliyetlerinin boyutları, ticari hayattaki kontrol dışı alanların devasa boyutları her geçen gün büyümektedir. Finans sistemi, ithalat-ihracat yapısı, döviz kurları, enerji fiyatları, sosyal güvenlik sisteminde her geçen gün büyüyen açık gibi pek çok alan programsızlığın boyutlarına ilişkin göstergeleri ortaya koymaktadır. Tüm bu alanlarda değişim sözü veren iktidara bugüne kadar ne yaptın sorusunu soranların sayısı her geçen gün artmaktadır. Buraya kadar eğitim sistemi özelinde yapılan değerlendirmeler dikkate alındığında iktidarın ilk yıllarından itibaren atılan yanlış adımların bu aşamadan sonra düzeltilmesi pek de mümkün görünmemekte, il ve ilçe kongreleri yaparak değişim ve yenilenme imajı veren iktidarın toplumda göz boyamadan öte bir faaliyet yapmadığının söylenmesi yanlış olmayacaktır.

                             Muhalifbakış
                                                                               izmirmuhammedali@gmail.com


Eğitimde Müfredat Açmazı

Bizde eğitim denilince okullar, okullar deyince sınıflar, sınıflar deyince de dersler akla gelir. Millî Eğitim Bakanlığı güya ders içerikler...