Son birkaç gündür
Tekirdağ Çorlu’da bir okuldaki sınıf içinde öğretmen ve öğrenciler arasında yaşanan
görüntüleri izlemişsinizdir. Görüntülere bakınca öğretmenin çaresizliğini,
öğrencilerin vurdumduymazlığını ve eğitim sisteminin içine düştüğü zavallı
durumu görüp de üzülmemek elde değil. Eğitimle ilgili veya ilgisiz izleyen
herkesin içi bu görüntüler karşısında acımıştır mutlaka.
Bu görüntüleri izleyip
de öğretmeni suçlayanların sayısı hiç de az değil. Bir yönüyle bakıldığında
öğretmenin suçlanmasında haklılık payı elbette var. Zira kendisine yapılan bu
davranışlar karşısında okul idaresini ve diğer imkanları işe dahil etmemesi
öğretmen açısından olumsuz bir yön olarak not edilmelidir. Bu tür davranışları
kabul eder hale gelmiş bir öğretmenin sınıfta kalması kendisi ve öğrenciler
açısından yarardan çok zarar getirmektedir. Ama bu olayda tamamen öğretmeni
suçlayarak işin içinden çıkabilmek de doğru değil. Bu görüntüleri izleyen
etkili ve yetkili kişilerin bir kez daha ellerini başlarının arasına alıp
düşünmeleri ve eğitimin içine girdiği çıkmaza yakından bakmaları ve çözüm
yollarını bulup hayata geçirmeleri gerekiyor.
Konu ile ilgili başta
müsteşar Yusuf Tekin olmak üzere birçok eğitim sistemi yetkilisi açıklamalarda
bulundu. Yusuf Tekin öğretmeni milyonluk camianın içinde tek tük kişi
kategorisinde istisnai bir durum olarak görürken aileleri de göreve çağırdı.
Diğer yetkililer konu ile ilgili soruşturma açıldığını söylediler. Bazı
eğitimciler öğretmenlerin üzerine çok gelindiğini, öğretmenlerin ellerinden
yetkilerinin alındığını, toplum nezdinde öğretmenlerin değerlerinin
düşürüldüğünü dile getirdiler. Söylenenlerin tümü kendi açılarından haklı
olabilir. Eğitim sistemi elbette sadece okul, öğretmen veya sınıftaki
çalışmalarla sınırlı bir alanda işlemiyor. Eğitimin ilgili olduğu ekonomik,
sosyal, kültürel, bireysel, eğitsel, yönetsel, siyasal birçok alan söz
konusudur. Bu kadar kapsamlı bir alanda sadece bireylerin çabası ile sonucun
alınabileceğini beklemek doğru olmaz. Toplumsal bir olayın birçok boyutları ve
tarafları vardır. Çözüm de tüm ilgili tarafların ortak çabası ile ortaya
çıkacaktır.
Eğitim sisteminde var olan
bu çok boyutluluğa rağmen başat aktör eğitim sisteminin yöneticisi durumundaki
kamu kuruluşları, yetkili yönetim makamlarıdır. Milli Eğitim Bakanlığı bu
yönüyle kamu otoritesini temsil eden yegane güç konumundadır. Dolayısıyla bu
tür sorunlarda birinci derecede sorumlu da yine bu bakanlıktır. Eğitim
sisteminin içinde yer alan öğrenciler, öğretmenler, okul yöneticileri ve diğer
aktörler tümüyle bakanlığın güç ve yetkisinde hareket etmektedir. Bakanlığın bu
yönüyle sahip olduğu güç ve yetkiyi doğru bir şekilde kullanması yaşanan
sorunların da en aza inmesini sağlayacaktır.
Bu yaşanan olayda
bakanlığın nasıl bir yetki ve sorumluluğu vardır diye düşünülebilir. Okullar ve
okullarda görev yapan personel bakanlığın belirlediği çerçevede işlerini
yürütmek zorundadır. Memurluk sıfatı bir yönüyle şekle bağlı bir sıfattır.
Memurların her hareket ve kararları yasal mevzuat tarafından yönlendirilir.
Öğretmenin sınıfta nasıl davranacağı, okuldaki okul yöneticisinin okulu
yönetirken nelere dikkat edeceği, sınıfta öğrencinin davranışı, kılık kıyafeti
dahi şekil şartlarına tabidir. Buna rağmen okuldaki bir sınıfta bu davranışlar
nasıl olabiliyor denilirse bunun cevabı olarak sistemin yozlaşmasının bir
sonucu denebilir. Şekil şartları bu kadar sıkı bir hiyerarşide ortaya çıkan bu
tür davranışlar hiyerarşinin gerektiği gibi çalışmadığının bir göstergesidir.
Okulların öğrenci
profili sınav sistemine dayalı olarak tümüyle düşük başarı yüzdesine sahip
öğrencilerden oluşturulmasına rağmen herkese aynı derinlikte ve içerikte
müfredatı verme zorunluluğunu dayattığınızda doğal olarak öğretmen ve
öğrenciler her şeyi kağıt üzerinde yapılıyormuş gibi göstermeye başlar. Bunun
sonucunda sistemde herkes birbirini aldatır duruma gelir. Herkesin birbirini
aldatır duruma geldiği ortamlarda ise orman kanunları yani bedensel güç
unsurları devreye girer. Hukukun hakim olmadığı yerde orman kanunları hakim
olur. Güç ve yetki yönüyle en zayıf kişiler olan öğretmenler de doğal olarak
sınıflarda görüntülerdeki öğretmenin durumuna düşer.
Sistemi dizayn ederken
sorunlara karşı uygun çözüm yollarının da geliştirilmesi gerekmektedir. Eğitime
dair bir beklentisi olmayan bir öğrenci grubunu zorla sınıfta tutmaya başladığınızda
sınıf içinde disiplin sorunları yaşanması da doğaldır. Bu nedenle öğrencilerin
tümüne tek tip müfredat uygulama zorunluluğu yerine istek ve ihtiyaçlara göre
farklı tip müfredat uygulamalarına izin veren sistemlerin geliştirilmesi
gerekir. Örgün eğitimin içinde kalmak istemeyen öğrencilerin bir an önce sistem
dışına ya da ilgi duyduğu meslek alanlarına veya yapabileceği diğer iş alanlarına
yönlendirilmesi, yöneltilmesi gerekir. Açıköğretim sistemine geçiş süreci tüm
sınıflarda kolaylaştırılmalıdır.
Öğretmenin karşı
karşıya kaldığı sorunlu öğrenci davranışları karşısında tek başına
bırakılmaması gerekir. Öğretmen, okul idaresi, güvenlik birimleri ve sosyal
çevre bu konuda öğretmenle birlikte hareket etmeli, sorunlu öğrenci
davranışları karşısında aileye yönelik yaptırımlar sisteme dahil edilmelidir.
Okul idareleri okulun
işleyiş sürecinde öğretmen ve öğrenci davranışlarına karşı yakından ilgi
göstermelidir. Bu ise etkin bir okul yönetimi ile mümkündür. Etkin bir okul yönetimi
ise yetkin yöneticiler yanında yakından kontrol sistemleri aracılığı ile oluşturulabilir.
Etkin bir denetim sistemi okulların işleyiş süreçlerini yakından takip
etmelidir. Okulların yönetim yönünden işleyişi sadece eğitim sisteminin denetim
kanalları aracılığı ile takip edilemez. Okulun paydaşları olan grupların da
dahil olduğu yönetim ve kontrol sistemleri geliştirilerek okullar daha etkin
yönetilir hale gelebilir. Aile birlikleri, öğretmenler, sendikalar okulların işleyişinde
etkin yönetim oluşturmada söz sahibi olacak şekilde sistemler kurulabilir.
Kurumların başına gerçek anlamda yetkin yöneticiler geldiğinde okullar daha iyi
yönetilir hale gelecektir. İyi yönetilen okullarda ise öğretmen ve öğrenci
davranışları çok daha az sorunlu olacaktır.
Günümüzde eğitim
sistemimiz içinde okullar yetkin yöneticilere emanet edilememektedir. Eğitim
Bir Sen sendikası eğitim sisteminde tek söz sahibi konumdadır. Özellikle FETÖ
yapılanması ile hükümet arasında başlayan 2012 dönemi sonrası savaşta FETÖ
yapılanmasına karşı hükümet sendikayı yanına çekmiştir. Sendika da yine FETÖ
yapılanmasını kendisine düşman olarak gördüğü için bu birlikteliğe gönüllü
olmuştur. Bu gün eğitim sisteminin her aşamasındaki yöneticiler Eğitim Bir Sen
tarafından belirlenir hale gelmiştir. Sendika kendine bağlı yönetim
kademelerinde yer alan kişilerin bürokrasi içinde daha güçlü hale gelmeleri
veya kendisinin gücünü daha fazla artırma isteğiyle de hareket ederek eğitim
sistemi içinde denetim sistemini tamamen devre dışı bırakmıştır. Siyasi iktidar
da denetim kavramından hoşlanmadığı için bu konuda sendika ile birlikte hareket
etmektedir.
Okullarda yönetici ve
öğretmenlerin mevzuat çerçevesinde belirlenmiş davranış şekillerine ne derece
uyduklarına dair bir denetim söz konusu değildir. Bu durum yöneticileri başıboş
bırakmıştır. Başıboş kalan yöneticiler okulların yönetiminden çok bürokratik
geleceklerini garantiye almanın yollarını arar duruma gelmiştir. Bu durum okul
ve sınıfların da başıboş kalmasına yol açmıştır. Dolayısıyla başıboş kalmış bir
sistemde öğrenciler de görüntülerdeki davranışları yapar hale gelmiştir. Sistem
öğrencileri yanlış bir şekilde kategorize etmektedir. Sistemde öğrencinin
gidebileceği kanallar kapalıdır. Öğretmenler sistemde kendi başlarına
bırakılmıştır. Öğrencinin yöneltilebileceği alanlar yok denecek düzeydedir.
Yöneticiler yapılması gerekenlere karşı duyarsız davranmaktadır. Okulların
işleyişini yöneltecek merkezi bir koordinatör yoktur. Her okul kendi başına
buyruk şekilde bırakılmıştır. Öğretmenler tek tip müfredatı uygular gibi
görünmek zorunda bırakılmıştır. Her şey kağıt üzerinde görüntü olarak
yapılmaktadır. Bu başıboşluklara rağmen yaşananları az bile görmek gerekir.
Muhalifbakış