Bu günkü iktidar
Cumhuriyet tarihi boyunca mevcut iktidarlar içinde adını en başa yazdırmış
görünüyor. Bu durum iktidar açısından büyük bir gurur kaynağı olarak değerlendiriliyor.
Bir yönüyle haksız da sayılmazlar. Yirmi yılı aşan bir iktidar hiç kimseye
nasip olmadı. İktidarın bu başarısını ortaya çıkaran pek çok farklı unsur
vardır. Tek başına bir unsuru öne çıkarmak zor. Bu durumu sadece iktidarın
başarısına bağlamak da doğru değildir. İktidarın başarısı önemli bir unsur
olmakla birlikte karşısındaki rakip durumundakilerin başarısızlığı da bir diğer
önemli faktör olarak ele alınması gerekiyor.
Cumhuriyet
tarihi, çağdaş tarihimiz açısından önemli bir dönüm noktasıdır. Cumhuriyetle
birlikte önemli bir dönüşüm sürecine girildiği söylense de sonuçta toplumlar
farklı yönetim ve devlet yapıları kursalar bile sürekliliklerini kaybetmezler.
Geçmişten bu yana getirdikleri değerleri yeni yapılara da aynen aktarırlar. Cumhuriyet
rejiminin kurulması ile birlikte toplumsal dönüşüm hızlı bir şekilde yapılmaya
çalışıldı. Ortaya konulan dönüşüm projesi toplumsal alt yapısı olmaksızın
uygulanmaya çalışıldı. Bu yönüyle toplumsal dönüşüm süreci üzerinde ayrıca
düşünmek gerekiyor.
Cumhuriyetin
hedeflediği katı dönüştürme süreci toplumsal tepkiye yol açmakla birlikte
ortaya konan tepki pasif bir yapıda idi. Toplumun dayatılan dönüştürme sürecine
gösterdiği tepkinin niteliği geçmişten gelen değerlerin bir sonucu olarak
görülmelidir. Topluma dayatılan projeye karşı uzun soluklu bir mücadele
başladı. Projeye taraftar olanlar bir taraf, karşı çıkanlar da diğer taraf
olarak mücadelede yerini aldı. Cumhuriyetin kuruluşunda projeye taraftar
olanların argümanı, toplumun çağdaş değerlere yabancı kalması nedeniyle geri
kalındığından hareketle çağdaş değerlerin topluma benimsetilmesi olarak kabul
edildi. Yeni rejimin tutturulması adına geçmişte var olan hemen her şeye
olumsuz anlamlar yüklendi ve yok sayıldı. Yok sayılan değerlerin başında ise
din algısı/dini değerler/dini bakış açısı geliyordu. Projeye sahip çıkanlar
devlet gücünü, iktidarı elinde bulunduran grup olarak daha bütüncül bir yapıda
iken karşı çıkanlarda böyle bir bütünlükten söz edilemezdi. Uzun bir süre
iktidar gücüne karşı koyabilecek etkili bir muhalefet hareketi ortaya çıkamadı.
Daha çok yer altı denebilecek faaliyetler, oluşumlar yoluyla muhalif düşünce
varlığını önceleri kişisel boyutta sürdürürken zamanla toplumsallaştı. Sosyal
alandaki varlığını ekonomik, medya, siyaset ve diğer alanlarla da perçinledi.
İktidar gücünü
kullananlar uzun bir süre muhalefeti yok ettiklerini, başını ezdiklerini
düşünerek görüntüde sağladıklarını zannettikleri başarı göstergelerini
sorgulamadan adeta güç zehirlenmesi yaşadılar. İktidar gücünün kullanımı
sonucunda ortaya çıkması gereken toplumsal uzlaşma kültürü görmezden gelindi.
Uzlaşmayı zayıflık, karşıdakine karşı cephe kaybetmek olarak gören iktidar
gücünü kullananlar toplumsal sorunlara da kulak tıkadılar. Toplum içinde yaşadığı
sorunlara çare olmadığını gören geniş toplum kesimleri deneme yanılma yoluyla
farklı anlayışlara fırsat verdi.
Toplumun
içindeki ortalama insanın anlayışının kapsamlı bir toplumsal sisteme
dayandığını söylemek zordur. Ortalama insan daha çok günlük ihtiyaçlarının
karşılanmasına odaklanır. Sağlam bir bireysel bilinçten söz etmek zordur. Kısa
vadeli istek, ihtiyaç ve hedefleri için mücadele eder, yaşar, davranır. Bu
nedenle iktidarı kimin hangi anlayışla kullandığıyla çoğu insan ilgilenmez.
Günlük hayatına etki eden eylem ve kararlara tepki gösterir.
Dindar anlayışa
sahip olanlar bu anlayışlarını günlük yaşam tecrübelerinden hareketle edinmiş
değildir. Bu mümkün de değildi. Cumhuriyet projesini üretenler dini değerlere
yönelik bir önceliğe sahip değillerdi. Tersine bu değerleri çağ dışı kalmış
değerler olarak görüyorlardı. Cumhuriyet döneminde dini değerlere yönelik batı
toplumlarından miras olan bakış açısının etkisiyle dışlayıcı bir yaklaşım
hakimdi. Pozitivist anlayış zamanla her şeye çözüm bulacak deniyordu. Batı
değerleri ile yetişmiş Cumhuriyet önderleri din konusunda olumsuz tecrübelere
sahiptiler. Dini değerlere yönelik var olan bu olumsuz bakışın etkisiyle dini
bir tecrübenin yaşanabilmesi mümkün olmuyordu. Buradan hareketle dine dair her
tür bilgi, uygulama ve tecrübe kitaplardan edinilmek zorunda kalındı. Kitaptan
edinilen tecrübe soyuttu. Çok fazla idealize edilmiş bir algı, tutum ve anlayış
edinilmesine neden oluyordu. Ayakları yere basmayan bu anlayıştan hareket eden
dindarlar her şeyin en idealini söylem olarak kullanarak toplumsal sorunlara
çözümler sundular. Sunulan çözümlerin hayata geçmesine yönelik şahit olunmuş
bir örnek olmaksızın sürekli ideal toplum, yönetim ve iktidar projelerini dile
getiren dindarlar toplumun büyük çoğunluğunun çaresiz kalmasının da bir sonucu
olarak 2002 yılında büyük bir şans yakaladılar. Dindarların iktidara gelmesine
neden olan en önemli unsurlardan başta geleni iktidar gücünü uzun süre
kullananların yaşadıkları güç zehirlenmesinin etkisiyle her şeye güçlerinin
yeteceğine dair sergiledikleri megaloman tutum ve tavırlardır. Ülkenin tek
sahibi kendileri gibi davranan güç odakları toplumdaki pek çok sorunlu alana
çözüm bulmak için çaba göstermekten kaçındılar. Bu durum kendilerine karşı var
olan muhalif cephenin gittikçe büyümesine yol açtı. En sonunda da iktidar
gücünü kaybettiler.
2002 yılında
iktidara gelme şansını elde eden dindarlar bir süre için toplumun kendilerine verdiği
fırsatı doğru kullandılar. Geçmişten gelen çatışmacı ortamdan kaynaklanan
kamplaşmayı kendi lehlerine kullandılar. Bununla birlikte söylem bazında dile
getirilen ideal yönetim, ideal iktidar ve devlet uygulamalarını hayata
geçirmede başarılı bir işleyiş düzeni kuramadılar. Yıllarca mücadele ettikleri
iktidar sahiplerinin düştüğü hataların benzerlerine düştüler. Söylemle uygulama
arasındaki zorlukları aşacak iradeyi gösteremediler. Gücü ele geçirmenin
getirdiği yönetme hırsını geçmişten farklı olarak toplumun tüm kesimlerine
yarar sağlayacak şekilde kullanmak yerine oluşturdukları avantajlı gruplara
hizmet edecek şekilde kullanmayı tercih ettiler. İşbirliği yaptıkları gruplar
için sağlanan avantajların ayaklarının altındaki toprağın kaymasına neden
olduğunu fark ettiklerinde geri dönerken yine doğru adımlar atmak yerine
kendilerine bağlı başka grupları oluşturmaya yöneldiler.
Dindar iktidarın
uygulamada yaptığı hemen her uygulama söylemleriyle açıkça çelişir hale geldi. Söylem
bazında idealize edilen dindarlığın gerçek hayatta karşılığını görememek
toplumdaki büyük kesimlerin de dindarlığa sırt çevirmesine neden oldu. Bu gün
iktidara sahip olanlar geçmişte yapılan yanlışlardan döneceklerine dair vaatlerde
bulunuyorlar. İktidarın vaatleri toplumun büyük kesimleri tarafından inandırıcı
bulunmuyor. Geçmişten bu güne dindarlık söylemini kullanan iktidar tarafından oluşturulan
ekonomik, sosyal, siyasal yapının toplumdaki sorunlara çözüm üreteceğini
beklemek çok mümkün de görünmüyor. Bununla birlikte hemen herkes
alternatifsizlikten yakınarak nereye gideceğini bilmez bir hale gelmiş durumda.
Dindar söylemle gerçek
hayatın gerçeklerini bağdaştıramamak dindarların iktidar sınavını kaybetmesine
neden olmuştur. Uzun bir süre dindar söyleme toplumun prim vereceğini
beklememek gerekiyor. Bunun da en başta sorumlusu dindarlık söylemini sonuna
kadar sömürenlerdir dense yanlış olmayacaktır.
Bugün geçmişte
dindarlığın aleyhinde olanların ortaya çıkıp biz söylemiştik demelerinin
haklılığını da iddia etmek doğru değildir. Söylemle uygulamanın ortaya
çıkardığı tezadı anlamak ancak yaşamakla mümkün oluyor. Bu tecrübe toplumun tüm
kesimleri tarafından doğru okunması gerekiyor. Dindar anlayışın kaybettiği
iktidar sınavından hareketle dine karşı çıkmak ne kadar yanlış ise geçmişte
yapılan her şeyi tümüyle doğru kabul etmek de aynı şekilde yanlıştır. Toplumda
dindar da olsa dindarlık karşıtı da olsa tümüyle yaşananlardan doğru dersler
çıkarılması gerekiyor. Toplumda her tür anlayışın var olmasını hoş görü ile
kabul etmek gerekiyor. Toplumsal uzlaşma kültürünün ortaya çıkması için herkese
büyük görevler düşüyor.
Muhalifbakış |